Archive

Archive for the ‘Uncategorized’ Category

Kanin Depolanmasi

Kanın Depolanması

Kanın pıhtılaşması ilk tranfüzyonla-rın başarısız olmasına neden olmuş ve daha sonra yapılan çalışmalarda sitratın iyi bir antikoagülan olduğu saptanmış- , tır. Başlangıçta antikoagülan olarak asit sitrat dekstroz (acid citrate dextrose, AÇ£>), daha sonra sitrat fosfat dekstroz (citrate phosphate dextrose, CPD), sitrat fosfat dekstroz adenin-1 (citrate phos­phate dextrose adenine 1, CPJ2A.-1), sit­rat fosfat iki dekstroz adenirt (citrate phosphate double dextrose adenine-CP2DzA), şalin adenin glükoz mannitol (şaline adenine glucose mannitol, SAG-M) veya bikarbonat eklenmiş glü­koz fosfat mannitol (bicarbonate added glucose phosphate mannitol, BAGPM) kullanılmaya başlanmıştır (Tablo 3). Antikoagülan maddedeki dekstroz hüc-reler içinenerji kaynağıdır. Antikoa­gülan madde olarak ACD yerine CPD kullanımı ile pH ve 2-3 difosfogliserat (2-3 PPG) düzeyi daha yüksek ve plazma potasyum (K+) düzeyi daha dii-şük banka kanı elde edilmiştir. Bu so­lüsyona adenin eklenerek (adenin meta-bojik reaksiyonlar için eritrositlerin ye­niden ATP sentezlemesini sağlar) eritro-sit ömrü uzatılmış, ancak 2-3 DPG dü­zeyinin saf CPD kullanılan kana göre daha düşük olduğu bildirilmiştir, ayrıca adeninin nefrotoksik etkisi göz önünde tutulmalıdır. Depolanma süresi alıcı do­laşımında verilen eritrositlerin %70’inin yaşayabilirliğini 24 saat sürdürebilmesi ile belirlenir.

Adsol depolanma süresini 49 güne çıkarır, ancak transfüzyon sonrası ya­şayan eritrosit miktarı yeterli değildir. Eritrositler gliserol içinde -97°C’de don­durularak depolanabilir, transfüzyon öncesi gliserolden çok iyi arındırılmalı­dır. Bu işlem oldukça pahalı olduğu için pek kullanılmamaktadır.

Categories: Uncategorized

Nazotrakeal Entubasyon

Nazotrakeal Entübasyon

Ağız içi cerrahi girişimlerde, larin-goskopi ve entübasyonun zor olduğu hastalarda uyanık entübasyon sırasında ve oral entübasyona göre daha kolay to-lere edildiği için yoğun bakım hastala­rında tercih edilebilir.

Hastanın daha rahat nefes alıp verdi­ği burun deliğinden, hasta uyanıksa to-pikal anestezi ve nazal hemorajiyi önle­mek için topikal vazokonstriktör uygu­lamasından sonra, geçebilecek en bü­yük tüp seçilir, suda eriyebilen bir kay-ganlaştırıcı jel ile tüpün distal ucu sıva­narak yerleştirilir ve tüp farinkse kadar itilir.

Laringoskopi yapılabiliyorsa tüp ucu orofarinkste görüldükten sonra Magill forsepsi ile tutularak (kaf zedelen­meden) vokal kordların arasına doğru yönlendirilir ve tüp itilir. Laringoskopi yapılamayan uyanık entübasyon gereken hastalarda solunum ses­leri dinlenerek, hasta inspirium yaptığı sırada tüp larinkse doğru itilir, trakeaya girilir. Bu sırada solunum seslerinin azalması tüpün özofagusta olduğunu düşündürmeli, tüp geri çekilerek tekrar denenmelidir. Özellikle maksillayı içine alan maksillofasiyal travmalarda yerleştirmek zor, kafa tabanı kırıklarında ise kranium içine yerleşebileceği için tehli­kelidir.

Categories: Uncategorized

Sakızlı Fırın Sütlaç Tatlı Tarifi

Malzemeler

 

  • ½ bardak pirinç
  • 4 bardak süt
  • 1 bardak şeker
  • ½ çay kaşığı damla sakızı
  • 1 çorba kaşığı mısır nişastası
  • 2 yumurta sarısı
  • 2 bardak su1 paket vanilya

 Tarif Bilgileri 

Kategori: Tatlı Tarifleri

Puanı: 5

Tarifi Yazdır

Yapılışı

 

Pirinci 1,5 bardak su ile kapağı kapalı olarak kısık ateşte, çok yumuşamasına izin vermeden pişirin. Suyunu tamamen çektikten sonra süt, şeker ve damla sakızını ekleyip 10 dakika daha kaynatın. Nişastayı, yumurta sarıları ve ½ bardak su ile ezin. Birkaç kaşık süt alarak nişastalı karışıma yedirin. Daha sonra nişastalı karışımı kaynamakta olan süte katın ve 2 dakika daha pişirip ateşten alın. Vanilyayı ekleyin. Sütlacı fırınlamak için küçük kaplara bölün. Biraz soğutup kaymak tutması için bekletin. Fırının ızgarasını ısıtıp sütlaç kaplarını içi üçte birine kadar sıcak su koyulmuş fırın tepsisine oturtun. Böylece fırının sıcaklığı ile sütlacınızın fazla katılaşmasını önlemiş olursunuz. Sütlacın üzeri esmerleşinceye kadar fırında pişirin. Soğuduktan sonra servis yapın.

Categories: Uncategorized

Sarapli Balik

Mutfak: Türk
Süre: 40 dk

MALZEMELER
2 kg levrek baligi
2 kg kirlangiç baligi
1/2 kg karides
1.5 su bardagi balik suyu
3 su bardagi beyaz sarap
2 adet kereviz yapragi
1 demet maydanoz
2 su bardagi su
2 avuç kapari
1 çorba kasigi un
5 dilim ekmek
1 çorba kasigi Ingiliz salçasi (Worcestershire sauce)

YAPILIŞ TARİFİ
Bir tencereye sarap, su, kereviz yapraklan, maydanoz, sogan, tuz,
karabiber ile temizlenyip, yikadiginiz baliklari koyun, kuvvetli ateste
pisirin. Diger bir kapta karidesleri haslayin. Balik pistikten sonra etleri deri
ve kemiklerinden ayirin, bir kaba düzgün bir sekilde yerlestirin. Üstüne
pismis karidesleri ilave edin. Baligin içinde pistigi suyu birbuçuk bardak
kalana dek kaynatip, ince bir süzgeçten geçirin. Margarin, un ve baligin
suyu ile bir besamel sos yapin, içine (varsa Ingiliz salçasi ve) kaparileri
katin ve baliklarin üzerine dökün. Sicak firinda onbes dakika pisirdikten
sonra, kabuklarini çikartip,yarim parmak kalinliginda kesip,firinda
kizarttiginiz francala dilimleri ile servis yapin.

Categories: Uncategorized

Sicaklik ve İsik Gelismeye Etkisi

Sıcaklık ve Işığın Gelişmeye Etkisi

Sıcaklık

Doğal ölçülerde olmayan, düşük ve yüksek sıcaklıklarda krizalit dönemini geçiren bazı kelebek tür­lerinin kanat renk ve motiflerinin oluşumu bloke edilebilir. Normal çevre koşullarında kafa ve gövdesi beyaz renkli olan Rus tavşanının burun, kulak ve patileri siyahtır. Sıcak hava koşullarında ise tamamen beyaz renkli bireyler elde edilebilir. Bu olayların kontrolünün trioid ve böbreküstü hormonları tarafından yapıldığı olasıdır.

Şişmiş ve henüz çimlenmemiş durumda iken 0-50″C sıcaklıkta birkaç hafta tutulan çeşitli bitki tohumları çimlenmeye başlar. Alp Dağları koşullarında yetişen birçok bitki türünün çimlenebildiği hava koşullarına dikkat edilirse, bu bitkilerin çimlenebilmesi için sıcaklığın donma noktası altına düşmesi gerektiği görülür.

Kış tahılı, kışın soğuk etkisinden sonra çiçek açar. Eğer kış tahıl türleri ilkbaharda ekilirse, ekimi ilkbaharda gerçekleşen yaz türlerinin aksine çiçek açmaz. Düşük sıcaklığın uyardığı bölge, vejetasyon noktasıdır. Kış tahıl türlerinde şişmiş danedeki embriyo, soğuk uyarımı bakımından duyarlıdır. Bu gerçekten yararlanılarak, şişmiş tohumlar soğuk hava depolarında birkaç hafta donma nok­tası altında tutulur ve ilkbaharda ekim yapılır. Bu şekilde zengin ürün veren kış tahılı da, kış donlarının çok kuvvetli olduğu bölgelerde rahatça ekilebilir.
Bitkinin ikinci vejetasyon döneminin başladığına özgü sinyali, havanın soğuyup kış döneminin başlaması verir. Bitki bu soğuk havaya dayanabildiği gibi, buna gelişiminin devamı için de gereksinim duyar. Bu bağlamda soğuk hava koşullarının birkaç hafta devam etmesi gerekir. Bu dönemdeki sıcaklık optimumu donma noktasının biraz üzerindedir. Bu şekildeki düşük sıcaklık etkisi ile bitkinin çiçek açma yeteneğinin uyarılmasına VERNALİZASYON denir. Burada vejetasyon noktasının, yaprak yerine taç ve çenek yaprak, polen torbası ve yumurtalık oluşturmaya uyum sağlamış olması çok önemlidir. Bu değişme bir sinyal maddesi ile olur. Buna ÇİÇEK AÇTIRMA HOR­MONU denir

Gerçi bu hormon şimdiye kadar kimyasal olarak daha henüz kanıtlanabilmiş değildir; ama onun varlığı aşılama deneyleri ile gösterilebilmiştir. Henüz çiçek açmayan iki yaşındaki bir bitkinin vejetasyon noktasının yanına, vernalize olmuş bir bitki aşılanarak, bu bitkiye birinci yıl bile çiçek açtırabiliriz.

Işık

Gelişimleri sırasında çiçek açabilmek için, belli bir gün uzunluğuna ihtiyaç duyan birçok bitki türü bulunur. Bu nedenle bitkileri UZUN VE KISA GÜN BİTKİSİ diye ayırabiliriz Örneğin kahve, soya fasulyesi, keten ve krizantem kısa gün; soğan, havuç, ıspanak ve yulaf uzun gün bitki­leridir. Gün uzunluğuna nötr olan bitkiler de vardır, bezelye aslanağzı ve salatalık bunlar için iyi birer örnektir. Burada KRİTİK GÜN UZUNLUĞU önemlidir. Bu süre 10-14 saat arasında değişir. Kısa gün bitkilerinde bitki çiçek açacaksa, günlük ışık süresi kritik gün uzunluğunu aşmamalıdır. Bunların uygun uzunlukta ve kesintisiz bir karanlık döneme gereksinimleri vardır. Karanlık dönem aydınlatma ile kesintiye uğrarsa bu bitkiler çiçek açmaz. Uzun gün bitkilerinde günlük aydınlık süresi, kritik gün uzunluğundan daha fazla olmalıdır. Bunlarda uzun bir karanlık dönemi ışıkla kesintiye uğrarsa, bunu sürekli ve uzun bir gün tamamlar. Uyarı etkisi ise FİTOKROM SİSTEMİ ile gerçekleşir. Fitokrom renk maddesi, hem açık hem de koyu kırmızı ışığı emer. Bu, bir renk maddesi ile protein bileşiğinden oluşur; buna KROMO-PROTEİN adı verilir. Molekülün renk madde­si kısmı tüm bitkilerde aynıdır. İnaktif fitokrom yani F açık kırmızı, 660 nm’lik bölgedeki açık kırmızı renkleri emer. Işık emilimi ile aktive edilen bu madde F koyu kırmızıya, yani 730 nm’lik ışığa dönüşür. Işığın dalga boyuna bağlı olarak 660-730 nm’ler arasında aktif fitokromun kısımları veya tamamı değişebilir Çiçek açmanın ışık dönemine bağımlılığına FOTOPERYOT denir Uzun süre yaz mevsiminin etkili olduğu yüksek coğrafik enlemlerde yetişen bitkiler, daha çok uzun gün bitkisidir. Tropik bölgelerde bulunan bitkiler ya kısagün ya da nötral bitkilerdir. Tropların kısa süren gün uzunluğu koşullarında, uzun gün bitkileri, tropik kısa gün bitkileri de uzun süren yaz günlerinde çiçek açamaz.

Halbuki bunlar sera koşullarında kışın bile çiçek açabilirler. Gün uzunluğu bakımından nötral olan bitkiler, gün uzunluğuna bağlı değildir. Bu yüzden de çeşitli enlemlerde çiçek açarlar. Oldukça geniş bir yayılış gösteren çobançantası ve benzeri otsu bitkiler gün uzunluğu bakımından nötrdür.

Açık kırmızı renkli ışık, gövde ekseninin uza­masını bloke ederken, yaprağın gösterdiği büyüme farklılaşmasını aktive eder. Karanlık koşullarda gelişebilen bitkilerde izlenen sararma olayına ETİOLEMENT adı verilir. Sararma olgusu, kısa süreli açıkkırmızı renkli bir aydınlatma ile gide­rilebilir veya engellenebilir. Engellemeden hemen sonra uygulanan koyu kırmızı ışıklı aydınlatma, örneğin 730 nm’lik bir ışıkla bitkinin daha önce sahip olduğu renk tekrar ortaya çıkabilir. Işık etk­isi ile bir bitkinin belli bir yapı kazanma yetene­ğine FOTOMORFOGENEZ adı verilir

Hayvanlarda da yıl içinde değişen gün uzun­luğunun etkin olduğu gelişim olayları vardır. Bir dizi böcek türünde gün uzunluğu ve ışık uzunluğu tırtıl veya krizalit evresindeki gelişimde bir kesinteye, yani DİYAPOZ’a yol açar. Bu böcek türlerinin çoğu uzun gün hayvanlarıdır, yani erken yazın uzun gün­lerinde kesintisizce gelişimlerini tamamlarlar; ama i geç yazda kısa gün nedeniyle krizalit olarak kışı diyapoz yaparak geçirirler. Bir gündüz kelebeği (Araschnia levana) türünde bu iyi görülür. Burada ilaveten bir de sezon dimorfizmi izlenir. Kısa gün koşullarında krizalit döne­minden sonra açık renkli ilkbaharı uzun gün koşullarında, yani diyapoz olmadan, koyu yaz formları görülür

Categories: Uncategorized

Dana Eskalop

Mutfak: Türk
Süre: 40 dk
MALZEMELER
4 adet dana eskalop
250 gr jambon, haslama
1 adet sogan, rendelenmis
2 çay fincani tavuk suyu ( ya da et suyu)
2 çorba kasigi beyaz galeta unu
1 çorba kasigi kiyilmis maydanoz
200 gr çig krema
25 gr tereyag
1 çorba kasigi siviyag
1 çay fincani beyaz sarap
25 gr un
sicak su
YAPILIŞ TARİFİ
Eskaloplari dövün. Jambon, bir soganinin rendesi, galeta unu, maydanoz,
tuz, biber ve yumurtayi karistirin. Gerekirse çok az sicak su ile yumusatin.
Eskaloplari bir tahta üzerine yayin.Hazirladiginiz içi dörde bölüp,
eskaloplarin üzerine koyun. Her birini sarip, bir kürdan yardimiyla
tutturun. Tereyag ve siviyagi bir tavada kizdirin. Eskaloplari hafif una
bulayip yagda hafifçe kizartin. Üzerlerine sicak et suyu, sarap ve krema
ilave edip tencerenin kapagini kapatin. 45-50 dakika hafif ateste pisirin,
kürdanlari çikarip servis yapin.

Categories: Uncategorized

Mısır Unu Ekmeği Yapılışı

Malzemeler

 

  • 3 su bardağı mısır unu
  • 2 su bardağı un
  • 1 su bardağı süt
  • 1 adet yumurta
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 kahve fincanı tozşeker
  • 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
  • 1 su bardağı sıvıyağ

 Tarif Bilgileri 

Kategori: Hamur İşleri

Puanı: 5

Tarifi Yazdır

Yapılışı

 

Önce mısır ununu, unu, şekeri, tuzu ve kabartma tozunu bir kaba boşaltıp iyice karıştırınız. Daha sonra yumurtayı, sütü ve yağı ilave edip hamur olana kadar yoğurunuz. Yağlanmış yuvarlak bir tepsiye koyunuz. Önceden 250°C’ye ısıtılmış fırında 15 dakika pişiriniz. Tepsiden çıkartıp servis yapınız.

Categories: Uncategorized

Hamilelikte Kilo Alimi ve Kontrolu

Hamilelikte Kilo Artışı ve Enerji

Gebelik esnasında, metarnal organizma, fetüsün büyüme ve gelişimine uya­cak ve aynı zamanda maternal homeostasis’i koruyacak birtakım biyolojik “düzelt­meler” yapar.

Enerji Gereksinmeleri ve gebelikte kilo alımı

Gebeliğin optimal kilo artışını karşılamak için, gerekli miktarda kalori tüketil­melidir. Bu kalorilere başlıca 3 nedenle ihtiyaç vardır:

Gebeliğe bağımlı yeni dokuların temini
Yeni dokuları koruyabilmek için ortadan metabolik enerji tüketiminin karşılan­ması gebe vücudun hareketi için gerekli olan enerji, toplam yağ ve protein birikimi gebelik süresince yaklaşık 41.000 kcal gerektirir. Bazal enerji artışı günde yaklaşık 300 kcat’dir. bu gereksimlerin toplamı, gebelin toplam enerji ihtiyacını 80.000 kcal olarak belirler.

Hamilelikte Kilo Kontrolü

Gebeliğin ek kalori tüketimi, gebelik süresince eşit dağılım göstermez: gebe kalmayı izleyen ilk birkaç hafta boyunca en az düşeyindedir, birinci trimesterin sonu­na doğru hızlı bir artış gösterir ve gebeliğin geri kalan süresi içinde genellikle sabit kalır. İkinci trimester içinde, gebeliğin ek kalori sarfiyatı, başlıca materyal biriminin büyümesine yansır, buna karşılık üçüncü trimester sarfiyatı, fetal ve plasenta büyü­meye aittir.gebeliğin büyük kısmı boyunca enerji tüketimi gebeliğe ait kabul edilebi­lecek gündelik enerji fazlası, yaklaşık 300 kcal’dir veya 1 kg vücut ağırlığına en az 36 kcal isabet etmektedir. Ağırlık kaldırıcı aktivitelere düzenli katılım, kalorik gerek­sinmeyi daha fazia arttırır. Gebelik esnasında ağır maternal fizik aktivitenin fetüse etkileri, yıllardır tartışılmaktadır.Tafori, bu konuyu Habeşistan’da yapılmış bir çalış­mayla ele.almıştır. Bir beslenme uzmanı ardı ardına üç gün süreyle gebe almıştır. Bir beslenme uzmanı ardı ardına üç gün süreyle gebe kadınları evlerinde ziyaret et­miştir. Bu zaman içinde, beslenmeye yönelik gözlemler yapılmıştır. Benzer kalori (günde yaklaşık 1550 kcal) ve protein alımı gösteren iki grup saptanmıştır. Bu iki grup birbiriyle karşılaştırılmıştır. Bu gruptaki kadınlar gebelik sürenice ağır fizik aktivite içindeyken, diğer gruptaki kadınlar bu tür aktiviteye girmemiştir.

Ağır fiziki iş yapan kadınların, bu tür aktivite göstermeyen gruba kıyasla, ge­belik kiloları belirgin biçimde daha düşük ve yeni doğanları daha ufak bulunmuştur. Bu bebeklerdeki büyüme geriliğinin etyolojisinde büyük olasılıkla kalori yetmezliği
vardır.

Hamilelikte kilo hesaplama

Verilere göre gebelikte kilo artışı, yeni doğan kilosundaki artış ve düşük do­ğum kilolu bebeklerin sayısında azalışla ilişkilidir ve gebelik öncesi kilosunun yüksek oluşu, doğum kilosunun artışı ve çok ufak bebeklerin -bebeklerin doğum sıklığının azalışıyla bağlantılıdır.

Gebelik öncesi kilosu fazla olup gebelikte çok fazla kilo alan anneler en büyük bebekleri doğuracaklardır. Buna karşılık gebelik öncesi kilosu düşük ve gebelikte az kilo almış olanların bebekleri en küçük olacaktır.

Gelişmiş ülkelerdeki kadınlara genellikle önerilen kilo artışı 11-13 kg iken, bu öneri matenal besi rezervlerini hesaba katmamaktadır. Gebeliğin başlangıcında kilo fazlalığı olan anneler, gebeliğin sonunda 7 kg almış olduklarında fetal ve neontal ö-lüm sayısı en düşük düzeydedir. Normal ağırlıklı kadınların optimal fctjo artışı 9 kg düşük kilolularınla de 13,6 kg’dır. Bu çalışmanın sonuçları, tüm aşırı kilolu ınelerin7 kg/normallerin 9 kg ve aşırı zayıfların 13,6 kg almasını zorunlu kılmaz; bu değerler, gebelik öncesi ağırlıklara bakarak gebelikteki en uygun kilo artışı için fikir verir.

Toplam kilo artışı kadar önemli olan bir özellik de kilo alma hızıdır. Bu konu­daki veriler henüz çok kısıtlıdır. Yine de genellikle normal kabul edilen hız, ilk trimesterde en az ve ardından, gebeliğin sonuna kadar urtalama yaklaşık haftada 0,4 kg’dır. Gebelik sonunda toplam ortalama 11 kg’m matemal birime düşeni 6 kg. fetal bölüme ait olanıysa 5 kg’dır. Buna karşılık bu iki kompcjrtmcpıdaki birikim, gebe­liğin süresiyle değişir. İkinci trimesterdeki kilo artışının Ljyük kısmı, annedeki gelişi­me aittir; buna karşılık üçüncü trimesterde, bu artışın büyük kısmı intrauterin olu­şumların büyümesine bağlıdır.

Gebelik öncesi boy kilo ilişkisi (Vücut kitle indeksi) annenin beslenme statü­sünü tanımlamada, yalnızca vücut ağırlığına kıyasla daha iyi bir göstergedir.

Normalin altı : Vücut kitle indeksi < 19,8
Normal ağırlık : Vücut kitle indeksi = 19,8 – 26
Normalin üstü : Vücut kitle indeksi > 26 – < 29
Obes : Vücut kitle indeksi > 29
Aşırı kilolu kadın için gebelik birkaç risk oluşturur. Bunlar, özellikle hiertansif hastalıklar ve diabetes melltusa ilişkindir. Genellikle, gebelikte kilo verilmesi önerilmez. Diğer yönden gebelik öncesi kilosu düşük olan veya gebelikte kilo artışı normalin altında kalanların düşük doğum, kilolu bebek doğurma riski artmıştır. Bu hastalara, kilo artışını normalleştirmek için özel beslenme programı ve yakından iz­leme gereklidir.

Categories: Uncategorized

Bobrek Fonksiyon Testleri

Böbrek Fonksiyon Testleri

Pratikte böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla sıklıkla uygulanan testler aşağıda verilmiştir.

Üre Klirensi

1 dakikada üreden temizlenen plazma miktarıdır. Normal olarak da­kikada 55-75 mi plazma üreden temizlenir. İdrar miktarı 2 ml/dk yada daha fazla ise atılan üre miktarı, kandaki miktarıyla orantılıdır. Halbuki idrar miktarı 2 ml’den az ise, atılan üre miktarı azalır ve kli-rensi düşer.

Testin Yapılışı

En uygun zaman sabahleyin aç karnınadır. Hastaya diürezi arttır­mak için 250-300 mi. su içirilir. 1/2 saat sonra mesane boşaltılır. 60 dakika ara ile mesane 2 defa boşaltılarak idrar alınır. Test süresinin ortasında kan alınır. İdrar ve kandaki üre miktarı bulunarak formüle uygulanır. Klirens % 40’a inerse kanda üre retansiyonu başlar. İdrar toplanan şişeler üzerindeki etiketlere alınış saati düzenli yazılmalı­dır.

Kreatinin Klirens Testi

Kreatinin klirens testi glomerul filtrasyon hızına ilişkin bilgi veren en iyi yöntemdir. Bu nedenle pratikte üre temizleme testi yerine, kreati­nin temizleme testi uygulanır. Bu testte de diğerinde olduğu gibi glomerullerin filtrasyon yeteneği ölçülür. Sabah başlayıp, ertesi sa­bah bitmek üzere 24 saatlik idrar toplanır. İdrar toplama süresi so­na erer ermez, serum kreatinin testi yapmak amacıyla kan alınır. Bunun için hasta aç olmalıdır. 24 saatlik sürede idrarda çıkan nor­mal kreatinin miktarı yaşa göre farklılık gösterir. 17 yaşındaki bir kimse yaklaşık olarak 1.58 g. kreatinin salgılarken, yetişkin bir şa­hısta bu miktar 1.2-1.7 g.’dir.

Fenol Sulfafitalein Testi

Bir dakikada böbrekten geçen kan miktarının kontrolü için yapılır. Hastaya idrar yaptırılır. Renginin kırmızı olup olmadığı kontrol edilir. (Başka nedenlerle kırmızı olabilir. Örneğin; bazı idrar yolları anti­septikleri idrara kırmızı renk verir).

Testin Yapılışı

Hastaya testten 1/2 saat önce 2-3 bardak su içirilir. 1 mi (6 g.) kırmızı renkte bir boya olan fenolsulfafitalein (PSP) da­mara verilir.
Boya enjekte edildikten sonra sırasıyla 15-30-60 ve 120 dakika sonra olmak üzere dört defa hastanın çıkarabileceği bütün idrar toplanır. Etiketlere miktar ve saat kaydedilir.
Normal olarak boya enjekte edildikten 15 daikka sonra idrardan çıkar.
Boyanın % 15-20’si (bazı literatürlerde % 35) ilk örnekte ve geri
kalanın % 80’i 2 saatte salgılanmış olur.

Dilüsyon Testi

Böbreklerin idrarı sulandırma yeteneğini saptamak amacıyla yapılır. Günün herhangi bir saatinde yapılabilir.

Yapılışı

Hasta mesenesini tamamen boşaltır.

Yarım saat içinde 1200 mi. su içirilir (zor içerse meyve suyu ile tat-landırılabilir).
Üç saat süre ile her saat başı (ya da 1/2 saatte bir) idrar alınır. Normalde, alınan idrarlardan herhangi birinde dansite 1003’ün al­tında olmamalıdır.
Verilen suyun yarıdan çoğu 3 saatte çıkarılmalıdır. (Aksi olursa böbreğin dilüsyon kapasitesinin kaybolduğu düşünülür.)

Konsantrasyon Testi

Böbreğin idrar yoğunlaştırma yeteneği çeşitli testlerle ölçülebilir. En çok kullanılan Fishber konsantrasyon testidir.

Yapılışı

Hasta normal olarak akşam yemeğini yer ve ertesi gün test sonuç-lanincaya kadar ağızdan hiçbirşey verilmez. .Sabah 06.’da, 07’de ve 08.’de olmak üzere 3 defa idrar örneği alı-nır.Diğer konsantrasyon testleri Addis konsantrasyon testi ve Mo-senthal konsantrasyon testidir.

Categories: Uncategorized

Bebeklerde Kardiyopulmoner Resusistasyon

Yenidoğan Bebeklerde Kardiyopulmoner Resusistasyon

Dünyada her yıl 5 milyondan fazla yenidoğan ölmektedir. Bu ölümlerin %19’u doğum asfiksisi nedeni ile oluş-maktadır. Basit resüsitasyon teknikleri ile her yıl 1 milyon bebeğin ölmesi ön­lenebilir. İntrauterin asfiksi yanında, prematürite, maternal ilaç kullanımı, intrapartum hipoksemi, konjenital nöro-müsküler hastalık ve malformasyonlar yenidoğandaki diğer resüsitasyon ne­denleridir.

Doğum olayı ile gerçekleşen fizyo­lojik değişiklikler, fetüsün yenidoğan dönemine başarı ile geçmesini sağlar. Doğum olayının kompleks olmasına karşın, ancak %5-10 yenidoğan, do­ğumda değişik derecelerde aktif resüsi­tasyon girişimlerine (örneğin; solunu­mun uyarılması) gereksinim duyar ve %1-10 yenidoğanda ventilasyon desteği gerekir.

Yenidoğanın resüsitasyonu, genellik­le pediyatri uzmanı, kadın doğum uz­manı ve ebe/hemşirenin bulunduğu bir ekip tarafından yapılmakla birlikte, anestezi uzmanının da rolü ve sorumlu­luğu büyüktür

Bebeklerde ekstrauterin yaşama adaptasyonu

Yenidoğanın resüsitasyonu, bebek, çocuk ve erişkin resüsitasyonundan farklıdır. Çünkü, intrauterin yaşamda fetüsün alveolleri akciğerde üretilen ak­ciğer sıvısı ile doludur. Fetüsün gaz de­ğişimi, plasental kan akımına bağlıdır. Pulmoner vasküler rezistans (PVR) yüksektir, sağ ventrikül debisinin %90’ı duktus arteriyozus aracılığı ile pulmo-ner dolaşımdan aortaya geçer. Sistemik vasküler rezistans (SVR) düşüktür; kalp debisinin %40’ı, rezistansı daha düşük olan plasentaya gider.

Vajinal doğum sırasında, yenidoğa­nın toraksına uygulanan kompresyon, ağız ve üst havayollarından akciğer sı­vısının az bir kısmının atılmasını sağlar, diğer büyük kısmı ise perivasküler ala­na geçerek lenfatik ve kapiller emilim ile atılır. Akciğer sıvısı atılımı, vajinal doğumda hızlıdır, sezaryen doğumda ise yavaştır. Akciğerlerden fetal akciğer sıvısının atılması için, ilk birkaç solu­num basıncının normalin 2-3 kat fazlası olması gereklidir. Doğumdan sonra kor­donun klemplenmesi ve ağlama ile spontan solunumun başlamasından son­ra akciğerler hava ile dolar, sürfaktan salınır ve oksijenasyon artarak pulmo-ner arteriyoller genişler. Bu değişiklik­ler PVR’ı büyük oranda azaltır ve böy­lece pulmoner kan akımı artar. Aynı za­manda, umblikal kordonun klemplene-rek çıkarılması, SVR yükselmesine ve plasental yatağın rezistansının düşmesi­ne neden olur.

Doğumdan birkaç dakika sonra, kan­da 02 miktarının artması ile foramen ovaienin fizyolojik kapanması ve duk-tus arteriyozusun daralması sonucu sağ­dan sola santiar önemli derecede azalır, ekstrauterin dolaşım başlamış olur. Kalp atım hızı (KAH), 120-140/dk’da stabilize olur ve başlangıçtaki santral si-yanoz hızla düzelir.

Geçici hipoksemi veya asidoz, nor­mal yenidoğan tarafından iyi tolere edi­lir ve hızlı davranılarak kalıcı hasar ge­nellikle önlenebilir. Alveollerin yeterli açılmaması, kanın intrapulmoner şant-laşmasına ve hipoksiye neden olur. Uzamış hipoksi ve asidoz, fetal dola­şımdan ekstrauterin dolaşıma geçişi en­geller. Fetüs/yenidoğanda hipoksemiye cevap olarak, başlangıçta pulmoner ya­takta daha sonra cilt, böbrek, barsak ve kas arteriyollerinde vazokonstriksiyon olur, böylece kan akımı tekrar kalp, be­yin ve adrenal bezlere dağılır. Asfıksi devam ederse, miyokardiyal kontrakti-lite ve kalp debisi azalır, vital organlar­daki kan akımı bozulur, organ hasarı oluşur. Hipoksemi ve asidoz; duktus ar­teriyozusun fizyolojik kapanmasını ön­ler, pulmoner arteriyollerde vazokons­triksiyon sonucu pulmoner kan akımı azalır, dokulara yeterli kan akımı sağ­lanmasını engeller. Solunum çabası, in-direkt santral sinir sistemi depresyonu ve direkt diyafragmatik depresyon ne­deniyle azalmıştır. Yenidoğanda bu fiz­yolojik değişiklikler, persistan pulmo­ner hipertansiyona ve solunum çabasın­da azalmaya neden olur. Böyle yenidoğanlarda resüsitasyon girişiminin hızlı olması gerekmektedir. Resüsitasyonun amacı; yeterli ventilasyon, oksijenasyon ve kalp debisi ile, beyin, kalp ve diğer vital organlara yeterli miktarda oksije­nasyon ve sirkülasyonu sağlamaktır.

Categories: Uncategorized