Archive

Archive for the ‘beslenme’ Category

Sağlıklı dişler için beslenmenin rolü büyük

Diş yapısının güçlenmesi ve çürüklerin önlenmesinde, süt, yoğurt ve beyaz peynir tüketimi büyük katkı sağlıyor.

Atatürk Üniversitesi (AÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sinan Evcil, süt, yoğurt ve peynir gibi yiyeceklerin, diş yapısını güçlendirdiğini söyledi.

Söz konusu yiyeceklerin Türkiye’de ve özellikle de Doğu Anadolu Bölgesi’nde çok az tüketildiğine dikkati Çeken Evcil, şunları kaydetti:
“Biz ne yazık ki yetersiz beslenen bir toplumuz. Süt, yoğurt ve beyaz peynir gibi yiyecekleri yeterli seviyede tüketmiyoruz. Bu ekonomik nedenlerden dolayı da olabilir, alışkanlıktan da kaynaklanabilir. Söz konusu yiyecekler dişlerin özellikle mine yapısının güçlenmesini sağlar ve dişte çürüğün gelişim hızını yavaşlatır. Çürüğün, eksik yapıda daha çabuk geliştiği unutulmamalıdır.”

Evcil, Avrupa ülkelerinde diş yapılarının Türkiye’ye göre daha güçlü olmasının nedeninin, diş yapısına faydalı yiyecekleri tüketmesine bağlı olduğunu anlatarak, “Örneğin Norveç bu konuda çok gelişmiş bir yapıya sahiptir. Orada süt, yoğurt ve beyaz peynir tüketimi kişi başına kilogramlar düzeyindeyken, biz de ne yazık ki gramlar seviyesinde. Bu her şeyi açık açık ortaya koyan bir gerçektir” diye konuştu.

ASİTLİ VE ALKOLLÜ İÇECEKLER

Evcil, diş yapılarına en fazla zarar veren maddelerin başında ise asitli ve alkollü içeceklerin geldiğini ifade etti.

Kolalı ve alkollü içeceklerin uzun vadede dişlere büyük zarar verdiğini anlatan çeken Evcil, şöyle devam etti:

“Örneğin yemeğin üstüne asitli içecek içilmesi alışkanlığı büyük bir sorundur. Aynı şekilde alkol de dişe zarar verir. Asitli içecekler, başta diş yapısı olmak üzere, ağız yapısına da büyük zarar verir. Biz hastalarımızı bu konuda sürekli uyararak, bilinçlenmelerini sağlamaya çalışıyoruz.”

DİŞ ÇÜRÜMESİNDE GENETİK FAKTÖRLER…

Evcil, diş çürümelerinde önemli bir nedenin ise genetik faktörler olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“İnsan ne kadar ağız bakımı yaparsa yapsın, dişi çürüyebilir. Bunun nedeni gen özellikleridir. Gen özelliklerinden dolayı kişinin diş yapısı farklı olabilir. Bu da çürüklere minimum yüzde 25 oranında etki eder. Ancak, diş ağızda ne kadar çürümeye başlarsa başlasın, yeterli gıda takviyesi yapılması ve düzenli fırçalanması durumunda, normal çürüme, 6 ayda tamamlanırken bu süre 6 yıla kadar uzayabilir.”

Evcil son olarak, diş ağrısı çekmeden diş hekimine gitmeme özelliğine de değinerek, “İş bu noktaya geldiğinde, doktora fazla seçenek bırakılmıyor. Vatandaşlarımız dişlerini periyodik olarak, düzenli kontrol ettirmelidir” diye konuştu.

Yılbaşı gecesi beslenmenize dikkat edin

Yılbaşında genellikle şeker, yağ ve tuz içeriği yüksek besinlerin tüketilmesi, aşırı ve dengesiz beslenme, çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir…

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyet uzmanı Dr. Aylin Ayaz, yılbaşı gecesi, diğer günlerden farklı olarak aşırı ve dengesiz beslenmeye bağlı önemli sağlık sorunları ortaya çıkabileceğini belirterek, sağlıklı beslenme kurallarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

Yemeklerin, protein, karbonhidrat, vitamin ve mineral içeriği açısından dengeli olması gerektiğini ifade eden Ayaz, hindi eti tüketiminin, doymuş yağ ve kolesterol içeriğinin düşük olması nedeniyle kırmızı et yerine tercih edildiğinde sağlıklı bir seçim olacağını belirtti.

Hindi, tavuk ve balık gibi et yemeklerinin, buğulama, haşlama veya fırında ızgara yöntemleri ile pişirilmesinin uygun olduğunu ifade eden Ayaz, etin yanında vitamin, mineral ve posa içeriği yüksek salatalar ile zeytinyağlı sebze yemeklerinin tercih edilmesi gerektiğini söyledi.

Ayaz, sofrada, kalsiyum ve protein içeren süt ve yoğurt grubundan tatlı ve mezelerin bulunmasının uygun olduğunu anlatarak, “Pilav, makarna, çorba, ekmek gibi besinler karbonhidrat açısından zengin olup, enerji içerikleri yüksektir. Ekmek ve tahıl ürünleri grubundan besin seçilirken mutlaka posa içeriğinin de yüksek olmasına dikkat edilmelidir” uyarısında bulundu.

Geleneksel bir yılbaşı yemeği olan kestaneli iç pilavının yanında bu gruptan kepekli ekmek tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Ayaz, “Şekerli besinler, yüksek enerji içermeleri nedeniyle kan şekerinin hızla artmasına sebep olurlar. Bu yüzden tatlı olarak yemekten sonra baklava, şöbiyet, tulumba tatlısı gibi hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve ile hazırlanmış tatlılar veya taze meyve tercih edilmelidir” dedi.

ALKOL TÜKETİMİNE DİKKAT
Ayaz, yeni yıl akşamı alkol tüketiminin de arttığına dikkati çekerek, alkol alımının 1-2 kadehle sınırlandırılması, içki türü olarak da alkol yoğunluğu düşük olan şampanya, şarap veya biranın tercih edilmesi gerektiğini söyledi.

Alkolün aç karnına alınmamasına özen gösterilmesini isteyen Ayaz, “Mide boş olduğu zaman alkol daha hızlı kana karışacağı için hafif yiyecekler alındıktan sonra tüketilmelidir. Alkol alımı, vücuttan su kaybını artıracağı için alkol ile birlikte su tüketimine de dikkat edilmeli” diye konuştu.

Ayaz, özellikle sürekli ilaç kullanması gereken kişilerin yılbaşı gecesi alkol tüketmemesi gerektiğini vurgulayarak, alkol tüketmeyen kişilere de gazoz, kola gibi gazlı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suları ve ayran içmelerini önerdi.

“HASTALAR DİYETLERİNE DİKKAT ETMELİ”
Ağır yemekler sonrasında kalbe binen yükün kalp krizi riskini artırdığına işaret eden Ayaz, bu nedenle yemeklerin yavaş, az miktarda yenilmesi ve iyi çiğnenmesi gerektiğini söyledi.

Ayaz, yatmadan önce yemek yenilmemesine dikkat edilmesi gerektiğini ifade ederek, ayrıca şu önerilerde bulundu:
“Fazla çeşit nedeniyle karışık ve yağlı besin tüketimi mide bulantısı, ishal gibi sağlık sorunlarına neden olacağı için mümkün olduğu kadar yağsız, az çeşitte besin tüketilmeye özen gösterilmelidir. Yağ ve tuz içeriği yüksek cipsler, kızartılmış ve kavrulmuş besinler, salam, sosis ve sucuk gibi doymuş yağ içeriği yüksek besinler tüketilmemelidir. Özellikle ceviz, fındık ve fıstık gibi sert kabuklu yemişlerin de yağ içeriğinin yüksek olduğu unutulmamalıdır.”

Yılbaşı akşamı genellikle şeker, yağ ve tuz içeriği yüksek besinlerin tüketilmesinin çeşitli sağlık sorunlarını da ortaya çıkardığını belirten Ayaz, özellikle kalp-damar rahatsızlığı, hipertansiyon, diyabet, şişmanlık ve gastrointestinal (fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları) sistem rahatsızlığı olan bireylerin diyetlerine dikkat etmeleri gerekmektedir” dedi.

Ayurveda Uzmanı Dr. Ender Saraç’tan zayıflama önerileri


Ayurveda Uzmanı ve Aile Hekimi Dr. Ender Saraç “Zerdeçal, nane ve yeşil elma kokularını günde 25-30 kere derin derin içinize çekerek, iştah merkezini rahatlatabilir, açlık hissinizi bastırabilirsiniz”

Ayurveda Uzmanı (Yaşam Bilgisi) Dr. Ender Saraç, kilolu insanların vücut tiplerine göre beslenerek zayıflamaları gerektiğini söylüyor. Bu konuda “Sağlıklı Zayıflamanın Sırları” adlı bir de kitap yazan Dr. Saraç, bilinçsiz diyet uygulamalarının zararına dikkat çekiyor.

Kalori hesabına dayalı, kısa süreli, klasik diyetlerin handikapları neler?

Artık devir sadece kalori hesabına dayalı klasik diyetle zayıflama devrini geçti. Beden tipinize uygun, yaşa, cinsiyete uygun, mevsime uygun ve yaşamsal özelliklerinize uygun
sağlıklı ve bilinçli doğal beslenme var artık. Çünkü sadece kalori hesabına dayalı diyetlerle zayıflıyorsunuz ama sonra verdiğiniz kiloları fazlasıyla geri alıyorsunuz.

Siz hastalarınıza kilo verdirmek için beden tiplerinden yola
çıkıyorsunuz. Bunu biraz açıklar mısınız?

Standart diyetleri doğru bulmuyorum ben. Uzmanlık alanım olan Ayurvedaya göre, belli beden tipleri var. Mesela birçok insan “Ender bey, bütün günü aç geçiriyorum, sadece salata yiyorum, bir türlü zayıflayamıyorum” diye geliyor bana. Yediklerine ve vücut tipine bir bakıyorsunuz; aslında tere, roka gibi yeşil salataları hiç yememesi gerekiyor. Yani aç
kalıyor ama vücut tipine uygun olan gıdaları yemediği için zayıflayamıyor. Halbuki, doğru bir sisteme geçtiğinizde, tıkır tıkır, sağlıklı bir şekilde kilo vermeye ve sağlığına kavuşmaya başlıyor.

Sizce zayıflama konusunda yaptığımız en önemli yanlış hangisi?

Zayıflama işi biraz disiplin ister. Türk toplumundaki en büyük problem ise, disiplin eksikliği. Diyetleri nisan mayıs aylarında, iki aylık bir heves şeklinde yapıyoruz. Ondan sonra uzun kollu, kat kat giyilmeye başlandığı anda, olayı rafa kaldırıyoruz. Ve sonra
tekrar dengemiz bozuluyor. Doğru yaşam biçimini edinmez veya doğru beslenme felsefesini benimsemezseniz, en iyi diyetisyenlere, en iyi doktorlara, merkezlere bile gelinse, bir yere kadar işe yarar. Şunu kabul etmek gerek: İki ay çok yoğun diyet yapıp, bıkıp, yorgun düşmek yerine, yılın 12 ayına daha az kurallı, doğru, boğucu olmayan
bir yaşam biçimi ve doğru beslenme felsefesi şeklinde yaymak daha sağlıklı.

Sadece bilinçli beslenme yeterli mi?

Bilinçli beslenme işin en önemli ayağıdır. Fakat sadece doğru beslenmeyle olmaz; mutlaka düzenli egzersiz de gerekir. Şok diyetler, açlık rejimleri, zamana karşı yarışan diyetler, tek gıda rejimleri, 10 gün lahana çorbası, karpuz diyeti, karbonhidrat diyeti, sadece protein diyeti, bütün bunlar yanlış. Dengeli beslenilmeli. Ama sadece bilinçli diyetle de olmaz, düzenli egzersiz, yürüyüş yapılmalı. Haftada üç- dört gün,
bir buçuk saat civarında orta sporlar; mesela tempolu yürüyüş, hafif koşu, fitness, aerobik, yüzme, neden zevk alınıyorsa, o spor
yapılmalı.

Spor yapılan saatin herhangi bir önemi var mı?

Evet, var. Ayurvedaya göre, sabah 6 ile 10 ya da 18.00 ile 22.00 saatleri arasında daha çok yağ yakıyoruz. Çünkü bunlar Ayurveda’ya göre vücudun ‘kapha’ saatleri, yani daha çok biriktirme, yağlanma saatleri. Bu saatlerde metabolizmayı ısıttığınızda daha iyi sonuç alınıyor. Egzersizden bıkmamaya çalışın. Çılgınca egzersiz yapmayın, sporu zamana yayın. Çok ağır egzersiz ve çok ağır spor yanlış. Çünkü vücudu hem çok aç olmak savunmaya sokar, hem de aşırı ağır egzersizler savunmaya sokar. Çünkü vücut bunları bir tehdit olarak ele alır. Bu nedenle, mutlaka düzenli yapılan egzersizlere ağırlık vermek lazım.

Sizce zayıflamanın en önemli kriteri nedir?

En önemli şey, bu fikre hazır ve zayıflamaya kararlı olmak. Bana zayıflamaya gelenlere, ilk önce şunu soruyorum: “Hazır mısınız, kararlı mısınız?” Eğer gerçekten hazırsanız ve kararlıysanız bu işe başlayın. Şişmanlıkta şöyle bir şey saptıyorum: İnsanın sinir
sistemine bir virüs bulaşmış gibi oluyor, bilgisayar virüsü gibi… Bu virüs sizin kilo vermeniz için gerekli olan doğru davranış, beslenme ve hareket alışkanlıklarınızı olumsuz etkiliyor. “Boş ver şimdi yürüme, sonra yürürsün”, “Bu çikolatalı kek çok güzel; bir
dilim daha ye” gibi uyaranları gönderiyor adeta. Onun için ilk başta bu virüsleri silmek lazım.

Zayıflamaya karar verenlere destek olacak, cesaretlerini artıracak destek yöntemler de var mı?

Evet, bitki çayları, doğal ve bitkisel zayıflama preparatları…

Doğal bitki özlü çayların hepsi zayıflama sürecinde tüketilebilir mi?

Piyasada tanınmış firmaların hazırladıkları form çaylarının formülleri güzel. Günde iki-üç fincan içilebilir. Birkaç hafta içip, ondan sonra ara vermek gerekir. Bunun dışında, mesela gazımız varsa rezene çayı, iştahımız çok fazlaysa ıhlamur çayı, sindirimimiz zayıfsa zencefil çayı, hormon krizlerinden dolayı daha çok yiyorsak adaçayı, metabolizmayı canlandırmak için yeşil çay, bağırsakları çalıştırmak için sinameki çayı, şekerimiz çok yüksekse kekik çayı gibi bitkisel çayları tüketebiliriz.

Diyetlerde baharatların yeri nedir?

Baharatlar çok önemli. Mesela zencefil yağları yakar, zerdeçal karaciğerden toksin attırır,
biberiye iyi bir antioksidandır, kekik şekeri düşürür, sarmısak zayıflamaya yardımcı olur. Bir de özel ayurveda tabletleri var. Bunlar, zayıflamaya yardımcı, yan etki oranı son derece düşük olan, güvenilir doğal preparatlar. Bu tabletler de metabolizmayı
canlandırıyor, aynı zamanda kişinin incelmesine ve iştahının azalmasına katkıda bulunuyor.

Kişi zayıflamak istiyor, öğün saati değil ama çok acıktı. Açlığını bastırmak için yapabileceği bir şey var mı?

İştahı azaltan ve zayıflamaya yardımcı bir ipucu şudur: Zerdeçal, nane ve yeşil elma
kokularını günde 25-30 kere derin derin içinize çekerek, iştah merkezini rahatlatabilirsiniz.

Bu karışım tokluk hissi mi yaratıyor?

İştah merkezini sakinleştiriyor. Almanya’da yapılan bir araştırmada yeşil elma ve nane koklayan kişilerin, (bunların aromatik yağları da olabilir) daha hızlı kilo verdiği saptanmış.

Cocuklar nasil beslenmeli?

Çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin izlenmesi, normalden sapmaların tespiti yoluyla hastalıkların belirlenmesi ve önlenmesi için gereklidir. Sağlıklı çocuk takibinde düzenli olarak boy, ağırlık ve baş çevresi ölçümleri yapılmalıdır.

Her şeyden çok sevdiğiniz bebeğinizin büyümesi, gelişmesi ve sağlıklı bir yaşam sürmesi şüphesiz ona sağlayacağınız imkanlarla mümkündür. Düzenli olarak doktora götürmek, kilosunu ve boyunu ölçtürmek, aşılatmak ve uygun besinlerle beslemek suretiyle iyi gelişmesini ve sağlıklı kalmasını sağlayabilirsiniz. Belirli bir çocukta saptanan değerler normal sınırlar içinde olsa bile, zaman içinde çocuğun kendine özgü büyüme grafiğinden sapmalar olabilir.

“Çocukluk Çağında Beslenme” adını verdiğim bu kılavuzda, doğduğu andan itibaren 5 yaşına gelinceye dek çocuğunuzun büyüme gelişmesindeki önemli aşamaları esas alarak, beslenme konusunda yol göstermeyi amaçladım. Her şey çocuklarımızın sağlığı için ..

ÇOCUKLUK DÖNEMLERİNE GÖRE BESLENME

0 – 4 Aylık Bebeğin Beslenmesi
4 – 9 Aylık Bebeğin Beslenmesi
9 – 12 Aylık Bebeğin Beslenmesi
1 – 5 Yaş Çocuk Beslenmesi

0 – 4 AYLIK BEBEĞİN BESLENMESİ:

Anne sütü mükemmel besin içeriği ile kolay hazmedilir, etkili bir biçimde kullanılır. Bebeğinizi hastalıklardan korur, mamalarla beslenmeden daha ucuza mal olur. Bunun ötesinde emzirmek suretiyle, anne bebek bağının kurulması kolaylaşır, yeni bir gebeliğin gecikmesi ve annenin sağlıklı kalması mümkün olur.

Doğumdan sonraki ilk 4 ayda yalnızca anne sütüyle beslenen bebekler ishal ve zatürree gibi bulaşıcı hastalıklara, alerjik rahatsızlıklara daha az yakalanırlar, daha sağlıklı büyürler. Bu nedenle;

İlk 4 ay bebeğinizi tek başına anne sütüyle besleyiniz. Bu aylarda anne sütüyle birlikte verilen ek besinler bebeğin anne sütünden yeterince yararlanmasını engeller.

Bebeğinizin yalnızca anne sütüyle beslendiği bu dönemde, su kaybına yol açan hastalık halleri dışında ilave su gereksinimi yoktur! Eğer ishal gibi mutlaka su verilmesi gereken bir durum söz konusuysa kaynatılmış su veriniz.

İlk günlerde gelen anne sütü çok besleyicidir. Bebeğinizi istedikçe ve sık sık emzirerek bu sütten yararlanmasını sağlayınız. Anne sütünün artmasını sağlamak için sık emzirme birinci koşuldur. Bebeğinizin emmediği durumlarda, göğsünüzde süt birikimi söz konusu olduğunda tırle adı verilen pompalarla boşaltma işlemi yapabilirsiniz. Bu pompalar hemen her eczaneden kolaylıkla temin edilebilmektedir.

Tüm annelerin sütü yararlıdır. Başlangıçta oldukça koyu olan sütünüz zamanla sulu bir hal alır; bu, anne sütünün genel özelliğidir ve tamamen doğal bir durumdur. Benim sütüm bebeğime yaramıyor gibi sözlerin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü her annenin sütü kendi bebeği için özeldir.

Bebeğiniz her beslenmeden sonra az miktarda kaka yapabilir, bu durum bazen yanlışlıkla ishal olarak değerlendirilir. Oysaki altın sarısı renkte, kötü kokmayan, sulu, günde 7 – 8 kereye kadar olabilen bu dışkı tamamen normaldir. Yine aynı özellikleri taşıyan ama 3 günde bir bol miktarda yapılan kaka da normal kabul edilir. Ancak dışkı çok sert ise nedeni araştırılmalıdır.

Göğüs uçlarında meydana gelen çatlaklar genel kanının aksine, temizlikteki yetersizlikten değil, uygun emzirme pozisyonunun ve tekniğinin sağlanamamasından ileri gelir. Bebek, memenin sadece ucunu değil renkli kısmın önemli bir bölümünü bir ağız dolusu almalı, çene ucu meme cildine temas eder vaziyette ve alt dudak dışa kıvrılmış olmalıdır. Bu şekilde bebeğin yanaklarında şişlik oluşur ve yutkunarak annesinin sütünü aldığı kolayca fark edilir. Eğer çatlak meydana gelmişse doğru pozisyonda ve uygun emzirme tekniğiyle sorun kısa sürede halledilir. Beslenme sonrası bir miktar anne sütünün çatlak bölgelere sürülerek kurutulmasının yararlı olduğu düşünülmektedir.

Emziren anneler her zaman bol ve pamukludan yapılma sutyen giymelidirler.

Bebeklere ilk yaşın sonuna kadar kaynatılmamış su verilmemesi tavsiye edilir.

Bebeklerini emziren annelerin iyi beslenmesi anne bebek sağlığı açısından çok önemlidir. Bu nedenle annelerin; günde 2 litre (10 su bardağı) kadar sulu gıdalar (su, süt, az şekerli limonata, komposto çorbalar, vb.) almaları önerilir.

4 – 9 AYLIK BEBEK BESLENMESİ

Yalnız anne sütüyle beslenen bebeklerde ek gıdalara dördüncü aydan sonra başlanır. 4-6 ay arasında anne sütüyle yeterli büyüme gelişme sağlanıyorsa sadece anne sütüyle beslemeye devam edilir, bu durumda ek gıdalara altıncı aydan sonra başlanır.

Bu dönemde çocuğunuza verdiğiniz ek gıdalar anne sütünün tamamlayıcısıdır.

Ek Gıdalar:

Çocuğun ayına uygun büyüme ve gelişme sürecini destekleyen, değişik tatlarla tanışmak suretiyle sonraki aylarda kolay yeme alışkanlığı kazandıran, besleyici değeri yüksek ama allerji yapma niteliği az olan besinlerdir. Meyve suyu veya meyve püresi, sebze çorbası veya sebze püresi, muhallebi, yoğurt, peynir, reçel, bisküvi, ekmek, yumurta bebek beslenmesinde önde gelen ek gıdalardır.

Ek gıdaları kaşık ya da bardakla veriniz.

Yeni deneyeceğiniz yiyecekleri çocuk açken alışık olduğu yiyeceklerden önce veriniz. Miktarı daima azdan başlayarak arttırınız.

Yeni gıdaların allerji yapıp yapmadığına dikkat ediniz. Bu nedenle aynı gün içinde birden fazla yeni besin denemeyiniz. Şüpheli bir gıdayı kestiğinizde belirtilerin geçip geçmediğini kontrol ediniz. Bir iki gün sonra yeniden deneyiniz.

Bebeğinizin hoşlanmadığı önemli yiyecekleri zaman zaman yeniden deneyiniz.

Meyve Suyu:

Elma ve şeftali gibi meyvelerin suları taze olarak 1-2 tatlı kaşığı miktarından başlanarak verilir ve yavaş yavaş arttırılır. Portakal ve mandalina suyunun daha ileri aylarda verilmesi uygun olur.

Sebze Çorbası:

Meyve suyuna başlandıktan iki hafta kadar sonra öğle öğününde verilmek üzere patates, havuç, pirinç ve taze sebzelerden günlük olarak hazırlanır. Bir iki tatlı kaşığından başlanarak yavaş yavaş arttırılır. Dört haftalık bir süre içinde tam sebze püresine geçilir.

1. Hafta (sebze çorbası): 3-4 su bardağı su, 2 orta boy havuç, 1 orta boy patates 45 dakika kapaklı kapta pişirilir. Tel süzgeçle hiç ezmeden suyu bir başka kaba alınır. Bir çay kaşığı irmik ilavesiyle tekrar 5-10 dakika pişirilir. Sıvı miktarı 200 gram olacak şekilde ayarlanır.

2. Hafta (basit sebze püresi): Aynı şekilde pişirilir. Havuç ve patatesler tel süzgeçten tamamen ezilerek püre olarak geçirilir. Bu pürenin içine yine irmik katılarak mamanın hazırlanması tamamlanır.

3. Hafta (karışık sebze püresi): Havuç ve patatesin yanına 1 çay kaşığı pirinç ve her gün bir yenisi ilave edilmek üzere mevsimlik sebzeler eklenir. Örneğin ilk gün 3-4 yaprak maydanoz, ertesi gün maydanoz ve bir kaç yaprak ıspanak, sonraki gün ilaveten dörtte bir enginar, daha sonra dörtte bir domates gibi .. Tel süzgeçten ya da blenderden geçirilerek elde edilen püreye yine bir çay kaşığı irmik eklenerek 5 dakika daha pişirilir.

4. Hafta (tam sebze püresi): Ayrıntılarıyla anlattığım şekilde hazırlanan püreye 1 çay kaşığı zeytin yağı veya pastörize tereyağı katılır.

Altıncı aydan itibaren sebze çorbası ya da püresine 1 yemek kaşığı kıyma (3 kez çekilmiş yağsız sinirsiz dana) eklenmelidir.

Muhallebi:

Sebze püresinden 1-2 hafta kadar sonra genellikle 5. aydan itibaren akşam (gece değil) öğünü olarak verilir. 1 su bardağı süt, bir tatlı kaşığı pirinç unu, 1 tatlı kaşığı toz şekerle yapılır. Soğuk sütün bir kısmıyla pirinç unu iyice ezilir, kalan süt eklenir karıştırılarak pişirilir. Ateşten indirmeye yakın şeker eklenir. İlk günlerde süt sulandırılabilir.

Yoğurt:

Süt kaynatılır, elin dayanabileceği sıcaklığa kadar soğutulur. 1 litre süt içine bir çorba kaşığı yoğurt 1-2 kaşık sütle sulandırılarak eklenir, yavaşça karıştırılır. Hareket ettirmeksizin sıcaklığını koruyabilecek şekilde 3-4 saat bekletilir. Bir kase kadar ikindi öğünü olarak verilir.

Kahvaltı:

Çocuk altı ya da yedi ayını bitirdikten, sebze püresi, muhallebi, yoğurt gibi gıdalara iyice alıştıktan sonra kahvaltılara başlanır. Süt, beyaz peynir, reçel, pekmez, ekmek veya bebe bisküvisi başlıca malzemelerdir. Tuzu alınmış bir parça beyaz peynir ve reçel sütle ezilir. Karışıma ekmek içi katılır. Bu amaçla 3-4 bebe bisküvisi kullanılabilir. Kahvaltıya önce 1-2 tatlı kaşığı olarak başlanır, miktarı giderek arttırılır. Bal allerji yapma olasılığı nedeniyle bir yaşından önce tercih edilmez. İstenirse 1 çay kaşığı yağ eklenebilir. Bir süre sonra peynir, reçel, yağ ve ekmek sütten ayrı olarak verilebilir.

Yumurta:

Katı olarak pişirilmiş yumurtanın sarısı 1 çay kaşığı miktarından başlanıp giderek arttırılmak suretiyle kahvaltıya ilave olarak verilir. Bir haftanın sonunda bebeğiniz bir tam yumurta sarısı yiyebilir. İyice alışmış olan çocuklara yumurta kayısı kıvamında verilebilir. Yumurtanın beyazının bir yaşında önce verilmesi genellikle tercih edilmez.

Tahıllı Çorbalar:

Mercimek, yoğurtlu yayla, acısız tarhana çorbası gibi gıdalar, taze sebze çorbalarına alıştırılmış olan bebeklere 7. aydan sonra değişik tatları öğretmek amacıyla verilebilir.

Köfte:

Sebze çorbasıyla birlikte, yağsız sinirsiz üç kez çekilmiş dana kıymasından baharatsız olarak hazırlanmış 1-2 köfte 6. Aydan itibaren verilebilir.

Balık ve Tavuk:

Bebeğiniz yedi sekiz aylık olduğunda kıymaya alternatif olarak püre halinde öğle öğününde tavuk ve kılçıksız balık eti verebilirsiniz.

Karaciğer:

Kuzu ciğeri tercih edilir. Az tuzlu suda haşlanır, zarı çıkarılır, rendelenerek balık ve tavuk etleriyle dönüşümlü olarak sebze çorbalarıyla birlikte verilir.

Çay:

Çayın besleyici hiç bir değeri yoktur. Aksine diğer gıdaların besleyici değerini düşürür, barsaklardan demir emilimini bozarak kansızlığa yol açabilir. Bu bakımdan süt çocuğu beslenmesinde yeri yoktur.

6-8 AYLIK BEBEKTE BESLENME ŞEMASI:

1. Öğün (saat 06.00-07.00)

Kahvaltı + Anne Sütü

Ara Öğün (saat 09.00-09.30)

Meyve Suyu

2. Öğün (saat 11.30-12.30)

Et + Sebze Maması + Anne Sütü

Ara Öğün (saat 15.30-16.00)

Yoğurt + Meyve Püresi + Ekmek

3. Öğün (saat 18.30-19.30)

Sütlü Muhallebi + Anne Sütü

Gece Öğünü

Anne Sütü (1-2 kez)

Anne sütü verilmeyen bebeklerde bunun yerine uygun şekilde hazırlanmış hazır mama verilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki hiç bir mama anne sütünün tam olarak yerini tutamaz. Bu nedenle bebeğinizi kendi sütünüzle beslemek için olabildiğince gayret gösteriniz.

9-12 AY ARASI BEBEĞİN BESLENMESİ:

Çocuğunuz için bu dönemde özel yiyecekler hazırlamanıza gerek yoktur. Yetişkinler için pişirilen tüm ev yemekleri az yağlı püreler halinde bebeğe verilebilir.

Örnek Mönü:

Sabah: Kahvaltı

1 Bardak şekersiz süt

1 Yumurta sarısı

1 Tatlı kaşığı reçel ya da pekmez

1 Çay kaşığı yağ

1 İnce dilim ekmek veya 3-4 adet bisküvi

Ara: Meyve püresi

Öğle: Kıymalı sebze püreleri

Dolma içleri, sebzeli köfteler

Kuru baklagil püreleri

Bir dilim ekmek içi (sebzelerle)

Akşam: Muhallebi (veya öğle öğünün aynısı)

Sebze olarak bakla ve patlıcan bebek beslenmesinde tercih edilmez. Bir yaşına basan bebekler aile sofrasına oturtulur, kendi kendine yemesi için teşvik edilir. Diğer sütlü besinlerin yanı sıra günde bir bardak süt içmesine özen gösterilir.

1-5 YAŞ ÇOCUK BESLENMESİ:

Dokuz aydan sonra çocuğun temel gıdası olmaktan çıkan anne sütü 2 yaşına dek anne için uygun olan bir zamanda kesilebilir.

Bir yaşından sonra 13-14 aylık olan çocuğa, çatal kaşık kullanma alıştırmaları yapılabilir. Ailenin diğer fertleriyle birlikte sofrada oturan çocuğun ayrı tabağı olmalı, neyi ne kadar tükettiğine dikkat edilmelidir.

Bu dönemde de çocuklar günde dört öğün beslenmeli, temel besin gruplarından (süt ve sütlü gıdalar .. etler, yumurta ve baklagiller .. sebze ve meyveler .. unlu ve nişastalı besinler) yeterli ve dengeli tüketmelidirler.

Ülkemizde en sık yapılan hatalardan biri çocuğu yemek suyuyla beslemektir. Hiç bir besleyici değeri olmayan bu beslenme biçimi uygulanmamalıdır.

Her gün yarım litre süt çocuklara verilmelidir. Süt her şekilde verilebilir. Sütün içerdiği kalsiyum çocukların gelişimi için çok önemlidir. 25 gram peynirde de 200 gram sütteki kadar kalsiyum vardır.

Her gün et ve baklagillerden bir ikisi beslenme listesinde bulunmalıdır. Her gün bir yumurta yedirilmelidir. Düzenli et verilen çocuklara gün aşırı olabilir. Günde bir ya da iki kez sebze verilmelidir.

Günde bir iki kez meyve yenmelidir. Fazladan bir öğün meyve vermek sebzenin yerini tutabilir. Meyve suları da meyvenin yerine geçebilir.

Günde bir iki kez nişastalı besinler ve üç dilim ekmek beslenme listesinde bulunmalıdır. Çocuklara olabildiğince erken dönemde kendi kendilerine çatal kaşık kullanarak yemeleri öğretilmelidir.

Her çeşit şekerleme, pasta, kek, dondurma sık sık verilmemesi gereken yiyeceklerdir. Öğünler arasında çocuğa şekerleme vermek iştahı azaltarak yetersiz beslenmeye yol açtığı gibi diş çürüklerinin de önde gelen nedenidir.

Diyabetlilere soğuk hava uyarıları

Kış aylarında diyabet hastalarının beslenme düzeninden spor aktivitelerine; tatil mekanı seçiminden vücut bakımına kadar biri çok konuya daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.

Hava sıcaklığının düşmesi, günlerin kısalması ve aktivite azalması nedeniyle vücudun kalori harcaması ve buna bağlı olarak da metabolizma hızında azalma oluşur. Daha aktif olunan yaz aylarında kan şekerinin normal olmasını sağlayan diyet ve ilaçlar, kış aylarında aynı dozda alınmasına rağemen daha az etkili olabilir. İnsan vücudunun kış aylarında vücut ısısını koruyabilmek için metabolizmasını yavaşlattığını, bunun da kan şekeri ayarının bozulmasında bir etken olduğunu söyleyen Etiler Memorial Polikliniği İç hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Murat Görgülü, “Bu dönemde hastalar kan şekerini bir dönem için daha sık kontrol etmeli, diyet ve tedavide oluşabilecek değişiklikleri hekimine danışmalıdır” diyor.

Kışın kan şekerinde dengesizlik olabileceğinin altını çizen Dr. Murat Görgülü, “basit birkaç önlemle kış aylarını rahat geçirmek mümkün” diyerek şeker hastalarının kış mevsiminde dikkat etmesi gereken konular hakkında ipuçları verdi:

BESLENMENİZE ÖZEN GÖSTERİN
Hastalarımız uzun süre aç kalmamalı, bir kerede çok fazla yemek yememelidirler. Gerek insülin, gerekse oral olarak şeker düşürücü ilaç kullanan hastaların bu ilaçların etkilerinin maksimum olduğu dönemlerdeki ara öğünlerini atlamamaları çok önemlidir. Azalmış aktivite ve buna bağlı olarak öğün saatlerinin aksatılması, hastalarda “hipoglisemi” denilen şeker düşüklüğüne neden olabilir. Bu durum, diyabet hastaları için çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinden; uzun yürüyüş, yolculuk gibi durumlarda ara öğünlerin aksatılmaması için yanlarında yiyecek taşımalıdırlar. Uyku saatine ve süresine dikkat edilmeli, alkol alımı da kan şekeri ayarını bozacağından alkolsüz ve şekersiz sıvı gıdaların tüketimine önem verilmelidir.

TURUNÇGİLLERE VE TATLIYA DİKKAT
Kış mevsiminde hastalarımız için sıkça karşılaşılan bir durum da, evde kalma süresinin artması ile birlikte özellikle karbonhidrat ağırlıklı beslenme ve özellikle portakal, mandalina gibi turunçgillerin fazlaca tüketilmesidir. Ölçülü yenildiklerinde vitamin ve enerji deposu olan bu meyveler fazla tüketildiğinde kan şekerinin ayarını bozabilir. Kış meyvelerini yerken öğünlerde ve ara öğünlerde kalori değerleri göz önüne alınarak doktor tavsiyesine göre tüketilmesine özen gösterilmelidir.

Uygun miktarda yenildiğinde büyük yarar sağlayan diğer meyveleri de çok miktarda tüketirsek kan şekerimizde yüksekliğe ve buna bağlı rahatsızlıklara yol açabilir. Kışın lezzetli yiyeceği tatlılar da maalesef kan şekeri ayarını bozan yiyecek gruplarından biridir; ancak şekersiz üretilmiş, diyet, yağsız sütten yapılmış tatlılar doktor kontrolünde yenebilir. Bunda da aşırıya kaçmamak gereklidir çünkü bu ürünlerde bildiğimiz normal şeker olmasa da (meyve şekeri) fruktoz, gibi daha düşük kalorili şekerler ve tatlıların yapıldığı besinlerin kalorileri vardır. En iyisi bu ürünleri hiç tüketmemektir.

AYAK SAĞLIĞINIZI KORUYUN
Kış aylarında ayak bakımı da çok önemli bir konudur. Kışın çorapsız ayakkabı ve terlik giyme alışkanlığı, şeker hastalığına bağlı olarak duyu azalması ve damarlarda daralmalar oluşabileceğinden, ayaklarımızda yara açılmasına neden olabilir. Bu yüzden kışın da; rahat kesimli, ortopedik tabanlı, iç astarlı ayakkabı ve yumuşak, sıkmayan çorap giyilmelidir. Ayaklar her gün yıkanıp, herhangi bir yara ya da renk değişikliği var mı diye her gün kontrol edilmelidir.

Soğuk ve taşlık kesimde çıplak ayakla dolaşmamalıdır, özellikle diyabetik nöropati gelişmiş hastalar ayaklarında sürekli üşüme hissi olacağından soba ve diğer ısıtıcılara ayaklarını yakın ve uzun süre tutmakta bu da ayak yanıklarının kışın fazlaca görülmesine yol açmaktadır. Bu konuya özellikle dikkat edilmelidir. Ayaklar ve bacaklarla birlikte vücudun diğer bölgeleri böcek ısırmalarına karşı korunmalıdır, bu ısırık bölgeleri enfeksiyon kaynağı olabilir.

UZUN SÜRE SOĞUĞA MARUZ KALMAYIN
Kış aylarında aşırı soğuklardan korunmak önemli bir konudur. Şeker hastalığına bağlı olarak duyu kusuru oluşmuş hastalarda dış ortamda ya da çalışırken uzun süre soğuğa maruz kalma nedeniyle özellikle; el, burun gibi uç organlarda soğuğa bağlı ülserler gelişebilir. Soğuğa bağlı olarak metabolizma hızında değişikliler oluşabilir; hastaların dış ve iç ortama uygun giysiler ve mutlaka yünlü ya da pamuklu giysileri tercih etmesi önerilir.

TATİL MEKANI DA UYGUN OLMALI
Diyabetik hastalar kış tatilleri için çok fazla soğuk ve yağışlı olmayan, ulaşımın rahat olduğu, sağlık merkezlerinin yakın olduğu bölgeleri tercih etmelidirler. Özellikle kayak yapmak isteyen diyabetik hastalar, ayaklarını travma ve soğuğa karşı çok iyi korumalı ve her gün kontrol etmelidir. Tatil süresince diyete de çok dikkat edip, gerekirse durumlarına uygun menü hazırlanmasını sağlamalıdırlar.

Her vejetaryen beslenen sağlıklı besleniyor mu?

Şunu da özellikle belirtmek gerekiyor, “Et yemeyen herkes sağlıklı besleniyor” demek değildir. Vejetaryen beslenmenin ince noktaları vardır. Et yemeyince protein, karbonhidrat, yağ, mineral, iyon dengesinin iyi sağlanması gerekir.

Süt, bal gibi hiçbir hayvandal ürünü tüketmeyen Vegan’lar da demir, B12 vitamini, bazı proteinlerin eksikliği görülebilir. En uygun vejetaryenlik laktodur. Süt gibi, hayvanın beslemek için verdiği ürünlerden yararlanabilmektir.

Yumurta yemek mejetaryenler arasında tartışma konusudur. Döllenmiş yumurtayı yemek, bu feslsefeye aykırıdır. Çünkü içinde potansiyel bir canlı taşımaktadır. Döllenmemiş yumurta yenmesinin, hayvanın canına kastetmek olmadığı görüşündeyim. Çünkü içinde potansiyel bir canlı yoktur. Genelde yumurta ağır bir gıdadır. Beyazında yoğun kalsiyom ve bazı proteinler, sarısında ise yüksek oranda B vitaminleri vardır. Sarısının hazmı daha zordur ve yüksek oranda kolesterol içermektedir.

Dr. M. Ender Saraç /Ayurveda

Cocuklara ilk altı ay sadece anne sütü!

Sağlıklı bir hayatın temeli, henüz yaşamın ilk dakikalarında anne sütüyle atılıyor. Anne sütü ise, yeri doldurulamayacak bir besin…

Her yıl 1 – 7 Ağustos haftasında ‘Anne Sütü ve Bebek Besleme Haftası’ adı altında anne sütünün ve emzirmenin önemi vurgulanır. Yüzlerce yararı olan ve bebek beslenmesinde ”Yeri doldurulamayacak bir besin” diye tanımlanan anne sütü, bebeğin sağlığının ve ileriki yaşlardaki hayatının garantisi niteliğinde.

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Pediatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Pediatrik Alerji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Reha Cengizlier, anne sütü ve yararlarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Anne sütüyle beslenmenin önemi nedir?
Gerek miktar gerek içerik olarak bebeğin ihtiyaçlarına, gerek zekâ gerekse fiziksel büyüme ve gelişmesine en uygun bileşim sağladığı için anne sütü gerçekten benzersizdir. Bebeğin hayatının bir parçasıdır.

Anne sütü, bir bebeğin doğduğu günden itibaren ilk altı ay boyunca su dahil tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir besindir. Altı aydan ilk bir yaş hatta iki yaşa kadar da anne sütü yine çok önemli yer tutar bebeklerin hayatında.

Anne sütünün özellikleri nelerdir?
Anne sütü, bebeğin ihtiyacına göre farklılık gösterir. Yeni doğan bir bebeğin annesinin sütünün içeriği, o bebek 1 – 2 aylık olduktan sonra farklılaşır. Hatta her emzirmede dahi anne sütünün içeriği, bebeğin ihtiyaçlarına göre değişir. O kadar güzel bir denge söz konusudur ki başlangıçta bebeğin daha güzel emebilmesi için şekerli kıvamdadır. Bebeğin doyma aşamasına geldiği zaman doygunluk hissi vermek için yaÇ içerir. Yani tamamen bebeğin ihtiyacına göre ayarlanır. Beslenme, büyüme, gelişme ve yaşama için en ideal ve en gerekli olan anne sütüyle beslenmedir. Burada suyu, vitamini, proteini, yağı ve karbonhidratı bebeğe göre ayarlanır.

Anne sütünün yararları nelerdir?
Anne sütü iyi bir besin kaynağı olması dışında koruyucu maddeler de içerir. Bebek kendi koruma sistemini geliştirinceye kadar anne sütü onu hastalıklardan korur. Bebeklerin ilk altı ay bütün ihtiyacını karşılayacak içeriğe sahiptir.

Getirdiği avantajlar nedir?
Ucuz, daha doğrusu bedava olması açısından avantajlı. Ayrıca hazırlanması kolay. Belli bir ısıtma veya pişirme gibi bir prosedür gerektirmiyor. Mikropsuz, steril olması da diğer bir avantajı.

Kaç aylık olana kadar öneriyorsunuz?
Altı aydan sonra bazı eksiklikler görülebildiğinden beslenmenin desteklenmesi gerekiyor. Ama yine de iki yaşına kadarki dönemde bebeğin ihtiyaçlarının en azından bir kısmına cevap verebildiği için, mümkünse iki yaşa kadar bebeğin emdirilmesini öneriyoruz.

İlk başta süt gelmiyorsa ne yapmalı?
Süt verebilmek için hiçbir zaman geç değil. Anne sütü vermek için daha bebek doğar doğmaz hemen bu emzirme işlemini mümkün olan en kısa sürede başlatmak gerekir. İlk gelen süt ‘kolostrum’ denen biraz daha yoğun bir süttür. Bebeğin bağırsaklarına bir hacim giderek hem bağırsaklarda uygun floranın gelişmesini sağlar hem de mide bağırsak sisteminin çalışmasını başlatır.

Anneye düşen görevler nedir?
Denemek çok önemli. Baştan ‘olmuyor’ deyip bırakmamak gerekiyor. Tekrar tekrar denenmelidir. Bazı annelerin başlangıçta özellikle süt miktarı çok az olabiliyor, süt yetmeyebiliyor. Ama anneler şunu bilmeli ki bebek emdikçe süt artıyor. Ya da baştan itibaren süt yetmedi mama verildi diyelim. Bu anneler ‘Artık anne sütü veremeyeceğim’ gibi bir endişe duymamalı. Anne sütüne sonradan da dönülebilir. Annelerin sütü az bile olsa her seferinde emebildiği kadar bebeği emzirmesi gerekiyor.

Aileler, ‘İlk verildiğinde süt gelmedi bebek aç kaldı, hemen mama vermeli miyiz?’ diye soruyor. Biraz sabredip, en azından bir iki denemeyle sütün az çok gelmeye başladığı, daha sonra da hızlandığı görülecektir.

Anne sütünü artıran faktörler nelerdir?
Annenin sağlıklı olması, iyi dinlenip beslenmesi önemli. Çünkü devamlı yorgun, stres altında olan annelerde süt azalır.

Annelere öneriler

• Yeterince dinlenin ve beslenin.

• Bebeğinizle duygusal iletişim kuracak kadar, örneğin bir beslenme zamanı için yarım saat ayırın, gevşeyin ve o emzirme sırasında bebeğe konsantre olun.

• İlaç almanız gerekiyorsa mutlaka doktorunuzla görüşün.

• Bol süt üretimi için sıvısız kalmayın, emzirdiğiniz sürece abartılı kilo vermeyin. Dengeli ve doğru beslenin.

“Beslenmede ilk ve daima: Süt”

Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı ile Ege Üniversitesinin işbirliğiyle
düzenlenen “Beslenmede İlk ve Daima: Süt” başlıklı panelde, sağlıklı beslenmede sütün önemli bir rol oynadığı belirtildi.

Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Beslenme Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedef Nehir El, “Süt, bebeklikten yetişkinliğe ve daha ileri yaşlara kadar tüketilmesi gereken en mükemmel gıdadır” dedi.

Panelin yöneticisi Prof. Dr. Sedef Nehir El, insanın yaşamı boyunca geçirdiği süreçleri sağlıklı yaşamak zorunda olduğunu, insanın büyüme sürecindeki çevre ve genetik faktörlere bireysel olarak müdahale edilemediğini ifade etti. Bireyin hayattaki beslenme ve yaşam biçimine direkt müdahale edebildiğini hatırlatan Prof. Dr. El, kişinin bunun için mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Sütün insan hayatında önemli bir yere sahip olduğunu belirten Prof. Dr. El, sözlerini şöyle sürdürdü:

BEBEKLİKTEN YETİŞKİNLİĞE
“Süt, bebeklikten yetişkinliğe ve daha ileri yaşlara kadar tüketilmesi gereken en mükemmel gıdadır. Süt, sağlığımız için anahtar role sahip protein, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, B2, B12, A vitaminlerinin eşsiz kombinasyonuna sahip, biyolojik değeri yüksek kaliteli protein kaynağıdır. Günde en az 3 porsiyon süt, peynir veya yoğurt tükettiğimiz zaman pek çok besin öğesinin gereksinimini karşıladığımız gibi sağlık üzerine yararlı pek çok bileşeni de almış oluruz.”

SÜT VÜCUT DİRENCİNİ ARTIRIR
Prof. Dr. El, insan vücudunun, doğru gıdalar tükettiği zaman kendini iyileştirmek için şans yaratan ve doğal defans sistemini güçlendiren mekanizmalara sahip olduğunu belirterek, süt ve süt ürünlerinin bu doğru gıdalardan en önemlisi olduğunu söyledi. Gençlere de çağrıda bulunan Prof. Dr. El, 25 yaşına kadar süt ile alınabilecek kalsiyumun kemik erimelerine karşın daha etkili olduğunu bildirdi.

Yılbaşı gecesi önce beslenme takvimi

Senede bir akşam rahat rahat her şeyin tadına vararak yemek yemek ve içmek, eğlenmek istiyor aynı zamanda da kilo almak istemiyorsanız, yılbaşı öncesi beslenmenizi ayarlamanızda fayda var.

“Yılbaşı öncesi ilk hafta metabolizmayı çok iyi hızlandıran ve vücudun protein ihtiyacını iyi bir şekilde karşılayacak bir program uygulayın. Bu programın faydası fazla protein alımına bağlı olarak hızlı bir metabolizmaya sahip olmaktır” diyen Diyetisyen Banu kazanç, aşırı yemek ve alkolün tüketildiği yılbaşı gecesinde kilonun korunması için diyet önerisinde bulunuyor.

Yılbaşına 1 hafta kala protein yedikten sonra yılbaşı akşamı dilediğiniz yiyecek ve alkolden istediğiniz kadar alabilirsiniz. İşte yılbaşı öncesi diyet önerisi:

24 – 31 Aralık tarihleri arasında:
Günde 2,5 -3 lt su
SABAH: 50 gr. dil peyniri (light)
1 yumurta (gün aşırı), 2 dilim çok tahıllı ekmek, domates/salatalık/biber(istenildiği kadar)

ARA: 1 portakal veya 1 elma

ÖĞLE: 1 porsiyon ızgara tavuk veya 350gr balık veya 5 köfte, Salata (salata bol limonla olmalı ve et, tavuk ve balığın yanında başka hiçbir şey yenmemeli. Yani protein tek başına olmalı)

ARA: 1 elma

AKŞAM: öğlenin aynısı
Yine sadece proteinli yiyecekler (et,tavuk yada balık ve sadece salata)

Kış Mevsiminde Beslenmeye Dikkat

Kış geldi. Havalar hissedilir derecede soğuyunca hastalıklar da arttı.. Grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık kapıda! Peki kışın nasıl beslenmeli. Neler yemeliyiz, nelere dikkat etmeliyiz?..
Vitaminleri doğal yollardan alın

Kış mevsiminde, hastalıklar da artar. Halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk gibi hastalık belirtileri kendini gösterir. Grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi hastalıklar görülmeye başlanır. Üşüme ile birlikte enerji ihtiyacımız artar. Açığı kapamak için genelde yağlı ve karbonhidratlı besinler tercih edilir. Bu enerjiyi doğru besinlerden seçmek gerekir. Bağışıklık sistemimizin güçlü olması bu dönemde çok daha önemlidir. Bizi enfeksiyondan koruyan ve toksinlerle savaşan bağışıklık sistemidir. Dünya Sağlık Örgütü bu dönemde vücut direncindeki azalmaya dikkat çekerek antioksidan etkiye sahip olduklarından A, C, E vitaminlerinin, selenyum, çinko, magnezyum gibi minerallerin, omega 3 ve omega 9 yağ asitlerinin alımını artırmayı öneriyor.

Taze meyve sebzenin tam vakti

Sağlıklı olmak, sağlıklı beslenmekle devamlılık kazanır. Yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeden eti, sütü, sebzeyi, meyveyi, tahılları mutlaka tüketmeliyiz. Önceliğimiz hep taze sebze ve meyve olmalı. Enfeksiyona sık yakalanabileceğimiz dönemde aşağıda belirtilen vitamin ve mineralleri içeren gıdaları sofralarınızdan hiç eksik etmeyin.

C vitamininden zengin besinlere sofrada yer açalım!

C vitamini vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar, savunma sistemini güçlendirir. Yeşil biber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina, kuşburnu gibi besinler bol miktarda C vitamini içerir. C vitamini kaybını önlemek için salatalar da meyve suları gibi tüketilmeden hemen önce hazırlanmalıdır. Her öğünde bol limonlu mevsim yeşillikleri ile dolu salata tüketin. Ara öğünlerinizde mandalina, kivi, portakal, elma, greyfurt gibi taze meyveleri tercih edin. Bitki çaylarından özellikle kuşburnu, ıhlamur, ahududu, böğürtlen ve meyve çaylarına ağırlık vermeye çalışın.

Güneş ışığından yararlanamadığımızda D vitamini gereksinimi için balık şart!

E vitaminin, antioksidan özelliği vardır. Vücudun çalışmasındaki en önemli görevi üstlenir. En zengin kaynakları; fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, sıvı yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, tahin gibi besinlerdir.

Balık, balık yağı, fındık ve cevizde bulunan omega 3 yağ asitleri güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminin güçlenmesinde etkilidir. Ayrıca zeytinyağı, fındık yağı gibi sıvı yağlarda bulunan omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler.

Ara öğünlerde günlük 10 adet badem, 15 fındık gibi miktarları aşmadan tüketin. Haftada en az 2 gün balık tüketin. Özellikle somon, çinekop, istavrit, levrek, çipura, hamsi mevsim balıklarıdır. Salatalarınıza muhakkak 1 yemek kaşığı kadar zeytinyağı ve limon ile sos hazırlayın. Haftada 1 gün kuru baklagilleri pişirip yanında bol salata ile tüketin.

Çinko, kış beslenmesinde direnci artıran önemli bir mineraldir

Hafif düzeyde çinko eksiklikleri özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaygın görülen ve birçok sağlık sorununu beraberinde getiren bir tablodur. Bu durumda yapılan çinko desteği fiziksel, nörolojik ve psikolojik gelişmeyi iyileştiren yaşamı tehdit eden enfeksiyonların sıklığını azaltmaktadır.

En iyi kaynakları kırmızı et ve kabuklu deniz ürünleri ile karaciğer gibi hayvansal kaynaklı besinlerdir. Orta düzey kaynakları fındık, ceviz, fıstık gibi kuruyemişler, süt, peynir ve kuru baklagillerdir.

Kırmızı et haftada 2 gün yenmeli, daha çok tavuk ve balığa ağırlık vererek beslenmenizde eti ihmal etmeyin. Kahvaltıda süt, peynir ve yumurtadan herhangi biri ya da ikisini bulundurun.

A VİTAMİNİ

Anti-enfeksiyon vitamin olarak da bilinmektedir. Yumurta, süt, balık, ıspanak, portakal, havuç, yeşil biber, kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerde bulunan A vitamini güçlü bir antioksidandır.

Ispanak, pazı, brokoli, pırasa, karnabahar gibi kış sebzelerini gün aşırı pişirerek yemeklerinizi çeşitlendirin.

Yoğurt ve kefir tüketmeye dikkat edelim

Prebiyotikler büyüme ve gelişmeyi sağlayan, aktivitelerini artıran sindirilmeyen karbonhidrat bileşikleridir. Prebiyotikler başta anne sütü ve lifli gıdalarda (enginar, kereviz, pırasa, kuşkonmaz ve muz gibi) bulunur. Yoğurt ve kefir probiyotiktir. Yani kendisi yararlı mikroorganizmadır.

Kefir tümör oluşumunu engellemekte ya da var olanın ilerlemesini azaltmaktadır. İçindeki mikroorganizmalar bol miktarda vitamin (K, B1 vitamini, pantotenik asit, niasin, folik asit B12 ve biyotin) sentezi yapar. Biyotin diğer B kompleks vitaminlerinin emilimini de artırır.

KIŞ BESLENMESİ NASIL OLMALI

Günlük beslenmede yoğurt, ayran veya kefir olmalıdır. Ara öğünlerde ayran veya kefir tercih edebilirsiniz. Çorbalarda da yoğurtlu çorbaları için.

Bal yemeyi ihmal etmeyin

Genel olarak balın yaklaşık % 82’si fruktoz ve glikoz şekerlerinden, % 17,2’si sudan meydana gelir. Soğuk algınlığına karşı, ağız, boğaz ve bronşlardaki rahatsızlıklarda ve enfeksiyonlarında doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı önerilmiştir.

Sarımsaktan uzak durmayın

Sarımsağın yapısında bol miktarda su, fruktoz içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunur. Sarımsak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir.

Çiğ sarımsakta antioksidan potansiyeli vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir. Sarımsağın bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı olabileceği söylenmektedir.

Çiğ maydanoz

Bir provitamin A (beta karoten) kaynağıdır. Görme gücüne, kılcal damar sisteminin, adrenal bezin ve tiroit bezinin fonksiyonları üzerinde etkilidir. Yaprakları vitamin (A, C, K) demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum yönünden zengindir. Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.

Narı suyundan çok tanesi ile tüketmeye çalışın

Nar antioksidan ve anti-tümör etkisinden dolayı ilaç olarak da tanımlanabilir.

Çantanızda kayısı kurusu taşıyın

Kayısı, günlük enerji ve protein ihtiyacının karşılanmasında çok az katkıda bulunmakla birlikte mineral maddelerden potasyum ve vitaminlerden ß-karotence (A vitamininin öncülü) çok zengindir. ß-karoten vücudu ve organları saran epitel doku, göz sağlığı, kemik, diş gelişmesi ve endokrin bezlerinin çalışması için gereklidir. A vitamini üreme ve büyümede, enfeksiyonlara karşı vücut direncinin artmasında önemli rol oynar. A vitamini normal vücut hücrelerinin kanserli hücreye dönüşmesinin başlıca sorumlusu olan aktif karsinojenlerden tekli oksijenin oluşmasını önlemekte veya oluştuktan sonra etkisiz hale getirmektedir.

En vitaminli meyve kivi

Dünyada yoğun olarak tüketilen 26 meyve içerisinde besin maddesi yönünden en zengin meyvedir. Kivinin 100 gramında ortalama 100-400 mg C vitamini bulunur. Ayrıca magnezyum içeriği bakımından da en zengin, yüksek potasyum miktarı ve düşük sodyum ile yine meyveler içerisinde ön sıralarda yer almaktadır. E vitamini, bakır, fosfor, B2 vitamini ve A vitamini bakımından da iyi bir içeriğe sahiptir.

Ara öğünlerde sıcak içecekler olarak sahlep, ıhlamur, kuşburnu, ahududu, böğürtlen çaylarını tüketin.

Kaynak:
Zaman