Archive

Archive for the ‘aktifinsan’ Category

ZERDEÇAL

ZERDEÇAL:
Zerdeçal en etkin ve en yaygın kullanılan antioksidanlardan biridir. üst solunum yolu enfeksiyonu, astım, bronşit ve sinüzit tedavisinde kullanılır. Kansere karşı etkilidir. Beyni güçlü tutarak, alzheimerı önler.
Categories: aktifinsan

KEREVİZ:

KEREVİZ:

Huysuz ve asabi biri misiniz? Kereviz tüketin. Sakinleştirici özelliği var. Böbrek için çok yararlı, kanı temizliyor, kilo almayı önlüyor ve cinsel gücü artırıyor.

Categories: aktifinsan

Başlıca Baharatlar

Başlıca Baharatlar Baharat Grupları ve Yetiştirildikleri Yerler

Baharatlar 7 ana grupta incelenir:

1. Köklerinden faydalanılanlar :
Kara turp, kırmızı turp gibi.

2. Gövdelerinden faydalanılanlar :
Zencefil, tarçın gibi.

3. Yapraklarından faydalanılanlar :
Nane, kekik, merzengüş, maydanoz, defne gibi.

4. Soğan yapısında olanlar :
Mutfak soğanı, sarmısak gibi.

5. Çiçeklerinden faydalanılanlar :
Karanfil gibi.

6. Meyvelerinden faydalanılanlar :
Kimyon, anason, karabiber, kırmızı biber, vanilya gibi.

7. Tohumlarından faydalanılanlar :
Hardal, küçük Hindistan cevizi gibi.

Anason: Haziran-ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitkidir. Gövdesi dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir. Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir. Meyvalarında nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’ı anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalb çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında baş ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir. Kullanılan kısmı, meyvaları ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur

Çörekotu: Haziran-temmuz ayları arasında yeşille karışık açık mâvi renkli çiçekler açan, 20-40 cm boyunda bir senelik, otsu bir bitkidir. Yol kenarları ve bilhassa ekin tarlaları içinde bulunur. Gövde dik ve kısa tüylüdür. Yaprakların alttakileri saplı, üsttekileri sapsızdır. Çiçekler uzun saplı ve tek tektir. Taç yaprakları iki loplu ve bal özü bezleri taşıyan 8 tâne küçük parça hâlindedir. Meyveleri çok tohumlu olup, tohumlar siyah renkli ve oval şekillidir. Güney Avrupa, Balkan memleketleri, Kuzey Afrika, Türkiye ve Hindistan’da yetiştirilmektedir. Bitkinin kullanılan kısımları tohumlarıdır. Tohumları tamâmen olgunlaştıktan sonra toplanır ve güneşte kurutulur. Çörekotu tohumlarında uçucu ve sabit yağ, tanen, şekerler, glikozit bünyeli bir saponin ve alkaloitler bulunmuştur. Tohumları gaz söktürücü, uyarıcı ve idrar söktürücü olarak kullanılmaktadır. Güzel kokusu sebebiyle müshil ilâçlarının içine ilâve edilen iyi bir lezzet ve koku değiştiricidir. Çörekotunun Anadolu’da bulunan ve aynı şekilde kullanılan diğer türleri şunlardır:

Şam çörekotu (Nigella damascena): Yaprakları parçalıdır. Çiçekleri tek ve üst yapraklar tarafından örtülmüş durumdadır. Parlak mâvi çiçeklidir.

Kır çörek otu (Nigella arvensis): 10-30 cm yüksekliğinde mâvi çiçeklidir. Yaprakları sivri parçalıdır. Tohumları kurt düşürücü olarak da kullanılır.

Defne: 6-18 m yüksekliğinde, yuvarlak tepeli ve sık dallı bir ağaç veya ağaçtır. Almaşık sapın iki yanında karşılıklı değil de aralıklı olarak bir sağda, bir solda bitmiş yapraklar şeklinde dizilmiş, 7.5-10 cm uzunluğundaki yapraklar oval biçimli, donuk renkli derimsi ve sert kenarları da genellikle dalgalıdır. Bitkinin sarımsı veya yeşilimsi beyaz renkte küçük çiçekleri, olgunlaştığında rengi koyu mora dönen tek tohumlu, etli meyveleri vardır. Bitkinin kullanılan kısmı yaprak ve meyveleridir. Yaprakları uçucu yağ yönünden zengindir. Baharat olarak kullanılır. Defne meyvelerinde de uçucu yağ ve diğer yağlar, acı maddeler bulunur. Meyveleri midevî ve sinir ağrılarına karşı kullanılır. Meyve yapraklarından elde edilen yağ cildi tahriş edici merhemlerin içine konur. Aynı maksat için veteriner hekimlikte de, bundan başka sabun ve şampuanlara koku vermek için de kullanılır.

Hardal: 0,2-1,5 m boylarında beyaz veya sarı çiçekli, yıllık otsu bitkilerdir. 10 kadar türü vardır. Türlerinin çoğu Akdeniz çevresi memleketlerinde yetişir. Hardalın beyaz hardal otu, siyah hardal otu, yabanî hardal olmak üzere değişik türleri vardır. Siyah hardal otu (Sinapis nigra): 1-1,5 m boyunda, bir yıllık sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Yaprakları saplıdır. Meyveleri 1-3 cm uzunlukta 2-3 mm genişlikte, sap üzerine yatık, tüysüz, hemen hemen dört köşeli, kısa sivri uçludur. Yassı ve köşeli olan meyvelerinde tohumların bulunduğu yerler şişkindir. Tohumlar kırmızımsı siyah renktedir. Bitkinin Orta Avrupa, Anadolu ve İran’da kültürü yapılır. Kullanılan kısımları tohumları ve tohumlarından elde edilen yağıdır. Bitkinin yaprakları dökülmeye başladığında meyve salkımları toplanır. Bunlar 15 gün kadar gölgede kurutulduktan sonra tohumları alınır. Hardal tohumlarında müsilaj, yağ, sinapin, sinigrin isimli glikozit ve mirozinaz fermenti vardır. Çok eskiden beri tıpta kullanılmaktadır. Dâhilen hardal tohumu unu az dozlarda midevî, yatıştırıcı ve tarçınla karıştırılırsa iyi bir iştah açıcıdır. Hâricen yakı, lapa veya banyo hâlinde romatizma ve bronşitte mevzii tahriş yapmak için kullanılır. Hardal yağı cildi tahriş eder, onun için sürüldüğü yer kızarır. Hafif antiseptiktir. Dumanı öksürük ve gözyaşı getirir. En fazla baharat olarak kullanılır. Deriyi tahriş edip, kızarttığından iç organlardaki kanı dışarıya toplar. Zehirlenmelerde kusturucu etkisinden faydalanılır. Hardal yakıları bir saatten fazla tutulmamalıdır. Aksi halde yılancığa benzer büyük şişler meydana gelir. Yakılar ılık suda ısıtılır. Sıcak su fermentleri tahrip eder. Hardal yakısı, hardal tozunun kâğıt üzerine yapıştırılması suretiyle elde olunur. Kullanılacağı zaman ılık suda ıslatılarak hardallı tarafı deriye gelecek şekilde kullanılır.

Beyaz hardal otu (Sinapis alba): Beyaz çiçekli hardal otudur. Vatanı Akdeniz çevresi memleketleridir. Orta Avrupa ve Kuzey Amerika’da da kültürü yapılır. Önemli bir yağ bitkisidir. Beyaz hardal otunun sarı-kırmızı veya beyaz renkteki olgun tohumlarından hardal yağı elde edilir. Kullanılışı siyah hardal otu ile aynıdır.

Yabani hardal (Sinapis arvensis): 20-60 cm yüksekliğinde, memleketimizde tarla ve nadaslarda, yol kenarlarında yetişen bir tarla otudur. Hindistancevizi: Srilanka, Malezya ve Afrika ülkelerinde yetiştirilir. Baharat olarak kullanılan, bilinen Hindistancevizi meyvesinden farklıdır. Küçük hindistancevizi olarak anılır fakat tamâmen farklı olan bir bitkidir. Tropik bölgelerde (Moluk Adaları) yetişir. Yaz ve kış yeşil olur. 10 m yüksekliğindedir. Avrupalılar buna muskatcevizi de derler. Çünkü Avrupa’ya eskiden Arabistan limanlarından Muskat’tan gönderilirdi. Tohumları tıpta kullanılır. Meyveleri kapsül biçimdedir. Her kapsül irice bir tohum ihtivâ eder. Tohumun içinde “arillus” denilen ağsı bir örtü vardır. Tohumları ve etli olan aril denilen kısmı kullanılır. Tohumları miristisin, uçucu yağ, nişasta ihtivâ eder. Aromatik kokusundan dolayı bâzı ilaçların bileşimine girer. Sindirim kolaylaştırıcı ve gaz söktürücü etkisi vardır. Bu sebeple bilhassa küçük çocuklara verilir. Etli kısmı da aromatik kokuludur. Yüksek dozları zehirlidir. Türkiye’de yılda 1500 ton civarında tüketilir. Tatlı ve pastacılarda yoğun olarak kullanılır. Karabiber: Hindistan, Brezilya, Singapur, Malezya, endonozya ve Vietnamda yetiştiriliyor. Adana ciarında deneme üretimleri yapıldı, fakat başarılı sonuç alınamadı. Ülkemizin iklimi Karabiber yetiştirilmesini müsait değil. Karabiberin, Salvak, Malabar ve Beyaz Karabiber olmak üzere üç çeşidi var. Bunlardan Salavak, biraz çekildiği zaman esmer, Malabar açık giri ve Beyaz Karabiber ise süt beyazı renginde oluyor. Karabiber, başta kebap ve köfteler olmak üzere, birçok yemekte kullanılıyor. Karabiberin ülkemizdeki yıllık tüketimi 3 bin ton civarında. Karanfil: 10-20 m yüksekliğinde, yaprak dökmeyen ağaçlardan elde edilir. Vatanı, tropik Asya (Moluk Adaları, Zengîbar) dır. Karanfil bildiğimiz süs karanfil çiçeğinden farklıdır. Yaz kış yeşil kalan yaprakları, meşin gibi serttir. Çiçekleri pembedir ve kiraz çiçekleri gibi demet hâlinde bulunurlar. Bu çiçeklerin kurutulmuş tomurcukları “karanfil” adını alır. Kurutulmuş tomurcuklar, 10 mm boyunda, çiviye benzer şekilde, ovaryumu hafif dört köşeli, dört taç ve çanak yaprağından meydana gelmiş olup, kırmızı-kahverenklidir. Çiçek sapları da karanfil adıyla satılmakta ise de ikinci kalite ürün sayılmaktadır. Karanfile koku ve lezzetini veren “eugenol” adındaki bir uçucu yağdır. Kurutulmuş tomurcuklar ezilip subuharı distilasyonuna tâbi tutulursa % 14-20 kadar karanfil esansı denilen uçucu yağ elde edilir. Bu uçucu yağda % 80-90 kadar eugenol ve %3 kadar da asetil eugenol bulunur. Eugenol, hoş kokulu, kuvvetli antiseptik ve analjezik bir maddedir. Karanfil çok eski çağlardan beri baharat olarak kullanılmaktadır. Eskiden saraylarda konuşacak kimseler, nefesleri güzel koksun diye karanfil kullanırlardı. Tıpta, diş hekimliğinde, diş tedâvisinde ağrı kesici ve antiseptik olarak kullanılır. Gaz söktürücü bir etkisi de vardır. Diş macunlarının terkibine girer. Pasta ve şekercilikte, parfümeride ve sabun sanâyiinde kullanılır. Ayrıca eugenol vanilin eldesinde kullanılan başlıca maddelerden biridir. Bugün karanfilin en çok yetiştirildiği ve ihraç edildiği ülkelerin başında Zengibar ve Madagaskar gelir. Kekik: Mayıs-eylül ayları arasında çiçek açan çok yıllık, çok dallı, odunsu ve küçük çalımsı bir bitkidir. Yol kenarlarında kurak bölgelerde, bilhassa dağlık yerlerde çok rastlanır. Tabanda odunlaşmış bir gövdesi, ince dört köşeli ve kırmızımsı renkli dalları vardır. Yaprakları 1 cm kadar uzunlukta, oval, sapsız veya kısa saplıdır. Yapraklarda, uçucu yağ depo eden salgı tüyleri bulunur. Çiçekler küçük, iki veya çok çiçekli pembemsi, mor-beyaz veya kırmızı renklerde, dalların uçlarında küresel durumlar teşkil ederler. Çanak ve taç yaprakları tüpsü ve lopludur. Anadolu’da oldukça yayılmış olup, birçok varyeteleri de vardır. Memleketimizde 37 kekik türü bulunmaktadır. Halk arasında kekiğe benzeyen mercan köşk veya merzengüş (origanum) türleri; İstanbul kekiği, İzmir kekiği gibi adlarla kekik yerine kullanılmaktadır. Kekiğin sarımsı renkte bir uçucu yağı vardır. Bu yağda önemli olan ve kokusunu veren thymol bulunur. Kekik, çay hâlinde mide ağrılarına karşı, dolaşım uyarıcısı, baharat olarak ve idrar söktürücü olarak kullanılır. Thymol az dozlarda midevî, balgam söktürücü, sinir kuvvetlendirici ve boğaz ağrılarına karşı kullanılır. Yüksek dozlarda ise antiseptik ve kurt düşürücü olarak verilir. Kimyon: Konya ve Polatlı’da yetiştirilir. Konya’da yetiştirilen, sarımtırak bir renge sahiptir. Çekildiği zaman Polatlı cinsi hafif esmer olur. Sucuk ve köfte yapımında kullanılır. Aromatik yapısı sebebiyle, kıyma ile yapılan yemeklerde tercih edilen bir baharattır. Kırmızı Pul Biber: Güneydoğu illerinde, en çok Gaziantep ve ıslahiye’de üretiliyor. Biberin yüzde 60’ı Islahiye’de üretilir. Fakat buna Maraş biberi denir. Kırmızı Biber, kurutulup, taş değirmende kalın bir şekilde öğütülür. Yıllık 10 bin ton tüketiliyor. Köfte Baharı: Bu baharat, değişik baharatların belirli ölçülerde karıştırılıp eöğütülmesinden elde edilen bir karışım. Ana maddesi kişniş. Karabiber, Tatlı Kırmızı Biber, az miktarda Karanfil, Defne yaprağı ve Kekik’ten oluşuyor. Susam: Bir metre boyunda, yağ veren bir yıllık otsu bir bitkidir. Başlıca Hindistan, Çin ve Sudan’da yetişir. Bitkinin alt yaprakları karşılıklı ve loblu, üst yapraklar tam ve mızrak şeklindedir. Çiçekler beyaz veya pembe olup, yaprakların koltuğunda salkım durumunda toplanmışlardır. Meyveleri 2-3 cm boyunda, uzun, prizmatik ve çok tohumlu bir kapsüldür. Susam, sıcağı çok sever. Isı miktarı fazla olan yerlerde tohum verimi ve yağ oranı artar. Orta derecede ağır ve humuslu topraklarda iyi yetişir. Tohumlarından % 50 civârında yağ elde edilir. Yağı hemen hemen kokusuz ve soluk renklidir. Yemek yağı olarak kullanılır. Tedâvide müshil etkilidir. Kabukları soyulmuş susam tohumlarının ezilmesiyle tahin elde edilir. Bu da tahin helvası yapımında kullanılır. Ayrıca susam tohumları simit ve pastaların üzerine konur. Sumak: Güneydoğu Anadolu’da yetişen, çalı gurubundan, bodur bir ağacın yapraklarının kurutulup toz haline getirilmesiyle elde edilir. Yaprakları tanen, şekerler ve sarı renkli boya maddeleri taşırlar. Kabız edici, kan kesici, antiseptik etkili olup, ayrıca yünlü kumaşların boyanmasında kullanılır. Boğaz ve diş etleri hastalıklarında da gargara hâlinde kullanılır. Sumağın, sarı çiçeklerinin taç yaprakları ve meyvelerinde oldukça keskin ekşi bir lezzet vardır. Güneydoğu’ya has “ezme” ve çeşitli yörelerde yapılan mantı ile birlikte yenilir. Tarçın: Vatanı Güney ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen aromatik kokulu ağaçtan elde edilir. Önemli olan iki tür tarçın en çok kullanılmaktadır.

Çin tarçını (Cinnamamum cassia): Güneydoğu Çin’de yetiştirilen bir türdür. 10-12 m yüksekliğinde kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır. Esas ağacın kurutulmuş kabukları kullanılır. Kabukların dış kısmında mantar tabakası bulunur ve grimsi renklidir. Kokusu kuvvetli ve özel, tadı tatlımsı ve yakıcıdır. Tanen ve uçucu yağ taşır. Baharat olarak kullanılır. Meyveleri de baharatlı lezzetli ve tarçın kokuludur Tarçın yerine kullanılır.

Seylan tarçını(Cinnamomum seylanicum): Kışın yapraklarını dökmeyen küçük bir ağaçtır. Hindistan ve Doğu Hint Adalarında yetişir. Kabukları kahverenkli, boru şeklinde iç içe geçmiş ve mantar tabakası yoktur. Özel kokulu ve tatlımsı baharlı, lezzetlidir. Tanen ve uçucu yağ taşır. Kabız, gaz söktürücü ve antiseptik etkisi vardır. Baharat ve koku verici olarak kullanılır.

Tarçın esansı: Seylan tarçınının kabuklarından elde edilen bir uçucu yağdır. Kuvvetli tarçın kokuludur. Gıdâ ve parfümeri sanâyinde koku verici olarak kullanılır. Tatlı Toz Biber: Hiç acısı olmayanı, Geyve’de, Osmangazi civarında üretiliyor. Tatlı Kırmızı Biberi’in kurutulup öğütülmesiyle elde ediliyor. Ayrıca, acı olan cinsi ise Karacabiy, Kemalpaşa ve İnegöl’de yetiştiriliyor. Vanilya: Birçok tropikal ülkelerde yetiştirilen, tırmanıcı gövdeli bitkilerdir. Vatanı Meksika, Madagaskar, Java ve Antillerdir. Bitkinin yaprakları sapsız, yassı ve etlidir. Meyveleri 15-20 cm uzunlukta, yassı, iki uca doğru incelmiş, parlak siyahımsı renkli bir kapsüldür. Kokusu özel ve tadı acıdır. Yeşilken toplanıp, sonra suda haşlandıktan sonra kurutulan meyveleri kullanılır. Özel kokulu vanilin maddesi ancak fermentatif bir kurutma sonucunda meydana gelmektedir. Vanilin meyveden glikosit ile bağlı durumdadır. Ancak böyle bir kurutma esnâsındaki mayalanma ile serbest hâle geçmektedir. Mîde ve sinir sistemini uyarıcı etkilere sâhiptir. Koku verici olarak gıdâ sanâyiinde kullanılmaktadır. Yenibahar: Batı’da “Jameika Biberi” olarak da bilinir. Başta Jameika olnak üzere, Maksika ve Malezya’da yetiştirilen Yenibahar, “Pimento Officinalis” adlı bitkinin, olgunlaşmamış meyvelerinden elde edilir. Özellikle köftelerde kullanılıyor. Yılda 500 ton tüketiliyor. Zencefil: 100 cm boyunda kamış görünüşünde çok yıllık otsu bir bitkidir. Yapraklar mızrak şeklinde sivri uçlu ve tarçın kokuludur. Çiçekler sarı renkli ve çoğu bir arada bulunurlar. Zencefilin vatanı Güney Asya olmakla berâber Hindistan, Batı Afrika gibi birçok tropik bölgelerde ekimi yapılır. Memleketimizde ancak seralarda yetiştirilir. Nemli iklimi ve sulak yerleri sever. Bitkinin kökleri nişasta, reçine ve uçucu yağlar taşır. Kökler yassı ve grimsi renklidir. Kuvvetli kokulu ve biraz acımsı lezzetlidir. Baharat olarak kullanılır. Zencefil yağının hazmı kolaylaştırıcı tesiri vardır. Ayrıca yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkiye sâhiptir.

Categories: aktifinsan

Anadolu toprakları ve bitki örtüsü-1

Anadolu toprakları ve bitki örtüsü-1
Değerli okuyucu, uzun yıllara dayanan araştırma sonuçlarımı, arkasında yalnızca kendimi kaynak olarak gösterdiğim bilgilerimi sizlerin ilgisine ve faydasına sunuyorum.İlk yazımda tüm araştırmalarıma temel teşkil eden Anadolu topraklarının özelliğini ve ayrıcalıklarını sizlerle bir parça da olsa paylaşmak istiyorum. İlerleyen günlerdeki yazılarda da detaylara yer vereceğim.Her biri iki ile üç milyon yıl sürmüş olan buzul çağlarının sonuncusu Anadolu topraklarını etkilememiştir. Bu ne demektir? Ve ne işe yarar? Tıpkı bir derin dondurucuda mikropların ürememesi gibi buzul altında kalan bitkilerin de gelişmesi sözkonusu olamaz. O halde her toprağa dökülen tohumun bir sonraki bahar mevsiminde yaşamına devam etmesi süreci ve bu sürecin vazgeçilmez özelliği olan genetik yapılarının mükemmele doğru gelişme evresi sadece ve sadece Anadolu topraklarında vücut bulmuştur. İşte Anadolu’nun bitki florasını ve toprağının da mikrobiyolojik yapısını ve de ekolojik adaptasyon gücünü vazgeçilmez, mükemmel ve rakipsiz kılan da budur. Anadolu topraklarının çok özel ve çok kıymetli tohumları var idi. Domates, salatalık, biber Diyarbakır’ın karpuzu, Çankırı’nın eriği, bölgesel kavun türleri ya da yafa portakalı istenildiği kadar ve birçoğu bitti, yok oldu, bitirildi…Bu muhteşem tohumların mahsullerinin hastalıklara karşı hem içerdikleri koruyucu ve önleyici ana etkin maddeler hem de hiçbir yapay müdahaleye uğramamış olmalarından dolayı sağladıkları mucizevi etkileri müdahale görmüş, kısırlaştırılmış ya da genleriyle oynanmış tohumlarda tamamen kaybettiler hatta ve hatta zarar verir hale geldiler. Az sonra değineceğim. Gelişmiş ülkeler, bizim eşsiz tohumlarımızı ülkelerine götürdüler. Genleriyle oynayarak veya kısırlaştırarak ancak verimliliğini artırarak geri getirdiler. Bu yüksek verimli tohumlar başta çok cazip geldiği için tercih edildi, yıllarca ithal edildi.
Sonuç; yıllar yıllar boyu ithal edilen tohumlar sayesinde:
1-Milyarlarca dolar boşu boşuna yurt dışına gitti.
2-Tohum cenneti ülkemizde dışarıya bağımlı bir hal aldık.
3-Elimizdeki hazine değerindeki doğal tohumlarımız yok oldu.Şu an tüketmekte olduğumuz gıdaların transgen (genleriyle oynanmış) ve ebter (kısır) tohumlar olmasının ne tür sakıncaları var birlikte bakalım:Öncelikle yöresel meyve-sebzecilik dolayısıyla geleneksel tarım yok oldu.Sebze ve meyvelerin tadı, kokusu, aroması, içerdiği etkin madde zenginliği ve çeşitliliği kayıp oldu. Bu mahsullerin tüketilmesinin uzun vadede insan sağlığını nasıl etkileyeceği konusunda bildiğimiz şeyler olmakla birlikte kesin sonuçlara halen ulaşılamadı.Bilinenler de ne yazık ki hiç iç açıcı bilgiler değildir. Örneğin kısır tohumlu ürünler sindirim sistemini olumsuz etkilemekte, vücutta ödem oluşumuna sebep olmakta, metabolizma hastalıklarının (şeker hastalığı, hipertansiyon v.b) oluşumuna sebep olmakta, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde yetersiz kalmasından dolayı KANSER gibi çok önemli hastalıkların artmasına sebep olmaktadır. Arıların ölümü, böcek türlerinin yok oluşu vb doğal dengeyi bozucu birçok olumsuzluğun sebebi de yine aynı başlık altındadır.Dünya çapında meydana gelebilecek olağan üstü durumlarda kimden neyi nasıl temin edeceğimiz endişesi de çabası..İlk yazımda sizlere vurucu noktaları aktarmaya çalıştım. Devamında buluşmak dileğiyle… Sağlığınız daim olsun…
GÜNÜN KÜRÜ
Antibiyotikleri boğaz ve bademcik enfeksiyonlarına karşı koruyucu ve önleyici olarak kullanamayız. Ancak bir hekim kontrolünde teşhisten sonra kullanabilirsiniz. Oysa adaçayı koruma ve önlemede rahatlıkla kullanabileceğiniz muhteşem bir bitkidir. Ağız hijyenini sağlamada, bademcik ve boğaz enfeksiyonuna karşı önleyici ve koruyucu gücü mükemmel olan adaçayının gargarası ve kürünü öneririm.Yaklaşık bir bardak suda bir tutam adaçayı (4-5 gr) 10 dakika kısık ateşte demlenir.Akşam yatağa giderken, çocuklarınızı okula uğurlarken günde iki-üç kez gargara yapınız. Hazırladığınız gargarayı 48 saat rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ancak adaçayının içiminde hamileler ilk 3 ay için çok dikkatli olmalıdır. Düşük yapma riskini artırabilir. Mühim Not: Bir şikâyetiniz var ise hekim kontrol ve önerilerini ihmal etmeyiniz. Buradaki bilgilerin herhangi bir hastalığı teşhis amacı yoktur, destekleyici ve yardımcı tedavi amaçlıdır.
SORU – CEVAP
Soru: Sayın hocam söylemiş olduğunuz değişik kürleri aynı anda mı uygulamamız lazım yoksa teker teker biri bitince öbürüne mi başlamamız lazım?
Cevap: Hiçbir kürü aynı anda uygulamayınız. Alışkanlık haline getirmeyiniz. Bir kür bittikten sonra ikinci bir küre geçebilmeniz için de en az üç gün ara vermeniz gerekir. Sağlıklı günler dilerim.
Soru: Benim iç guatr sorunum var, brokoli kürünün faydası olur mu?
Cevap: Brokoli kürü iç guatr şikâyetlerinde etkili değildir. Ayrıca, guatr ve tiroid hastalarının beyaz lahana, brokoli ve karnabaharı çiğ olarak tüketmemelerini öneririm.
Soru: Hocam ben 12 yaşındayım. Başımın ve vücudumun bazı yerlerinde kızarıklar çıktı ve doktorum sedef olduğunu söyledi, ilaç kullandım geçmedi. Annem TV’de sizi izlemiş, bol bol kuru üzüm çekirdeğini ezip bol bol yiyin demişsiniz bana bunu açıklar mısınız?
Cevap: Merhaba, siyah kuru üzüm çekirdeği sedefe bağlı kaşıntılarda etkilidir. Sedefin doğrudan tedavisinde etkili değildir. Sedef üzerine olan araştırmalarım devam etmektedir. İnşallah tamamlandığında açıklayacağım. Çekirdekli siyah kuru üzümün tüketimi günde 25-30 taneyi geçmemelidir. Bir hafta her gün kullanılır. Daha sonra ihtiyaca göre tekrarlanabilir.
Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu.Bitkilerle gelen sağlık
Categories: aktifinsan

MİSVAK


MİSVAK


Kullanılması çok yararlı olan ve Hz. Muhammed’in (sav) önemle tavsiye ettiği, diş fırçası vazifesini gören, hoş kokulu ve erâk adı verilen meyvesiz bir ağacın dallarından kesilip kullanılan parça. Diş temizliğinde kullanılan ince ağaç dalı. Misvâk’ın çoğulu “mesâvîk”dır. Sivâk, misvakla eş anlamlı olup hadis-i şeriflerde daha çok bu kelime kullanılmıştır. Çoğulu “esvike” dir. İslâm dini temizliğe büyük bir önem vermiş ve temizliği imanın belirtilerinden saymıştır. Bedenin, namaz kılınacak yerin, iş veya ikamet yerinin, çevrenin, hatta insanların dinlenmek için oturdukları ağaç gölgesi ve benzeri piknik yerlerinin temiz tutulmasıyla ilgili emir ve tavsiyeleri sünnette bulmak mümkündür. Beden temizliği ile ilgili olmak üzere de, fıtrattan gelen ve geçmiş peygamberlerin de uyguladığı bazı temizlik noktalarına dikkat çekilmiştir. Tırnakların kesilmesi, koltuk altı ve kasık kıllarının temizlenmesi, bıyıkların uzun kısımlarının kesilmesi, sünnet olmak ve özellikle dişlerin temiz tutulması bunlar arasında sayılabilir (Fırtrat temizlikleri için bk. Müslim, Tahâre, 56; Ebû Dâvud, Tahâre, 29; Tirmizi, Edeb,14; Nesai, Zînet, 1; İbn Mâce, Tahâre, 8; Ahmed b. Hanbel, IV, 264, VI, 138). Geçmiş peygamberlerin dört sünneti arasında da diş temizliğine yer verilir. “Dört şey geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir. Haya duygusu, kokulanmak, diş temizliği ve nikâh” (Tirmizî, Nikâh,1; Ahmed b. Hanbel, V, 421). Dişlerin temizlenmesi için kullanılan sivâk veya misvağın İslâm’da taabbüdi bir yönü de vardır. Hanefîlere göre, misvakla dişleri temizlemede abdestin, Şâfiîlere göre ise namazın sünnetlerindendir. Böylece her gün düzenli bir şekilde her abdest alındığında veya her namaz vaktinde, namazdan önce dişlerin de temizlenmesi amaçlanmıştır. Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Misvak kullanarak kılınan namazın, misvaksız namaza üstünlüğü yetmiş kattır” (Ahmet b. Hanbel, Müsned, VI, 272). Hadis çok açık olmadığı için Hanefiler sevabın abdest alırken Şâfiîler ise, namazdan önce misvak kullanmakla meydana geleceğini söylemişlerdir. Başka bir hadiste, namazla birlikte diş temizliğine şöyle dikkat çekilir: “Eğer ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, onlara her namazda misvak kullanmalarını emrederdim” (Buhârî, Cum’a, 8, Temennî, 9, Savm, 27; Müslim, Tahâre, 42; Ebû Dâvud, Tahâre, 25; Tirmizî Tahâre, 18; Nesai, Tahâre, 6, Mevâkit, 20; İbn Mâce, Tahâre, 7; Ahmed b. Hanbel, I, 80, 120, II, 245, 250, 259, 287, 399, 400, 429, 433, 460, 509, 517, 531, IV,114, 116, V, 193, 410, VI, 325, 329). Diğer yandan, Hz. Peygamber’in abdest alırken misvak kullandığına dair de çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bir geceyi, Resûlullah’ın (sav) yanında geçiren İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Allah’ın Nebisi (sav) gecenin sonuna doğru kalktı. Dışarı çıktı, gökyüzüne baktı, sonra Âlu İmrân Sûresi’nin şu iki âyetini okudu: “Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzere yatarken, Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler ve Şöyle derler: Rabbimiz! sen bunu boş yere yaratmadın. Seni tesbih ve tenzih ederiz. Bizi cehennem ateşinden koru” (Âl-i İmrân, 3/190-191). Sonra eve döndü. Dişlerini misvakladı ve abdest aldı. Ayağa kalkarak namaz kıldı, sonra yan üstü yattı. Sonra yeniden kalkarak dışarı çıktı, gökyüzüne bakarak, aynı âyetleri tekrar okudu, sonra dönerek yine dişlerini misvakla temizledi, abdest aldı, sonra kalktı ve namaz kıldı” (Müslim, Tahâre, 47, MüŞâfirin, 183,191; Ebû Dâvud, Tahâre, 30; Ahmed b. Hanbel, I, 275, 350, V, 312). Resûlullah (sav) abdest veya namazla ilgili olmaksızın da, misvak kullandığı, özellikle Kur’an-ı Kerim okumazdan önce de diş temizliğine dikkat ettikleri görülmektedir. Misvak kullanılmasının amacı ağız temizliğidir. Şu hadiste bu genel amaca işaret edilir: Misvak kullanınız. Şüphesiz misvak ağız için temizleyicidir” (Buhâri, Savm, 27; Nesai, Tahâre, 4; İbn Mâce, Tahâre, 7; Dârimi, Vüdû,19). Hz. Peygamber’in gece misvağı yanında olmaksızın yatmadığı, sabah kalkar kalkmaz ilk işinin dişlerin temizlemek olduğu nakledilir (Ebû Dâvud Tahâre, 30; Ahmed b. Hanbel, I, 373; Dârimî, Salât, 165). Bazı sahabiler, O’nun günde kaç defa dişlerini misvakladığını sayamadıklarını, söylemişlerdir (Ahmed b. Hanbel, III, 445, 446). Diğer yandan Hz. Peygamber, dişleri sararmış bir halde huzuruna çıkan bazı sahabilere şöyle buyurduğu bildirilir: “Hayret doğrusu nasıl oluyor da sararmış dişlerle dolaşıp duruyorsunuz. Dişlerinizi misvakla temizleyiniz” (Ahmed b. Hanbel, I, 214). Bütün bu hadisler ve sahabe uygulaması gösteriyor ki, diş temizliği yalnız abdest ve namaz, ya da Kur’an-ı Kerim okuma sırasında değil, sağlık açısından ve toplum içine çıkarken dikkat edilmesi gereken önemli bir temizlenme şeklidir. Misvak’ın bu genel temizlik yönünü dikkate alan İslâm bilginleri beş yerde, diş temizliğinin müstehap olduğuna dikkat çekmişlerdir. Bu beş yer şunlardır: a) Dişler sararınca, b) Ağzın kokusu değişince, c) Uykudan kalkıldığında, d) Namaza kalkılacağı zaman, e) Abdest alırken. Buna, Kur’an-ı Kerim okumak veya toplum huzuruna çıkmak için yapılacak diş temizliği de ilâve edilmiştir (İbn Âbidin, Reddü’l-Muhtar, İstanbul 1984, I, 116; el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 7). Misvak âletinin aslı olan erâk ağacından diş sağlığı bakımından faydalı olan florin maddelerinin bulunduğu, ağıza güzel bir koku verdiği ve mide için bir takım faydalarının olduğu belirlenmiştir. Ancak misvağın bulunamaması halinde dişleri, İslâmî ölçülere uygun olarak hazırlanmış fırça ve diş macunu veya sabunla, bu da bulunamadığı takdirde parmaklarla oğuşturmak suretiyle ve suyla temizlemek gerekir. Önce abdest ve namazla veya Kur’ân-ı Kerim okurken bedenimizin ve ağzımızın temiz olması ve toplum önüne çıkarken de, imanın belirtilerinden sayılan temizliğe dikkat edilmesi “Şüphesiz, Allah temizdir, temizliği sever” (Tirmizî, Edeb, 41) hadisinde bildirildiği gibi, Yüce Allah’ın sevgisini celbeder. Diğer yandan Müslüman bu yolla, koruyucu hekimlik bakımından, sağlığı için gerekliği tedbirleri de almış olur.

Categories: aktifinsan

Yüksek Tansiyondan Şikayeti Olanlar Pancar Suyunu Denedi mi?‏

Yüksek Tansiyondan Şikayeti Olanlar Pancar Suyunu Denedi mi?‏

Bir bardak içtikten birkaç saat sonra yüksek tansiyondan eser kalmıyor…

Nefroloji ve Hipertansiyon Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Türk, günlük bir bardak kırmızı pancar suyu içenlerde yüksek olan tansiyonun bir saat sonra düştüğünün belirlendiğini ifade etti. Yapılan bir araştırmada günde bir bardak kırmızı pancar suyunun 24 saat boyunca tansiyonu düzenlediğinin belirlendiğini aktaran Türk, “Araştırmada bir bardak kırmızı pancar suyunu içen gönüllülerin yüksek olan tansiyonunun bir saat sonra düştüğü tespit edilmiştir.
Kırmızı pan car suyunun kan basıncını düşürücü etkisinin 3-4 saat içinde zirveye çıktığı ve 24 saat boyunca devam ettiği gözlenmiştir. Hipertansiyon yaşam kalitesini olumsuz etkileyen felç, kalp krizi ve böbrek yetmezliğine yol açan ana nedenlerden biri olarak yaşamımızı tehdit etmektedir” dedi.

Categories: aktifinsan

BROKOLİ

BROKOLİ

Değerli okuyucu, brokoli üzerinde en fazla ve en uzun araştırma yapmış olduğum sebzelerden bir tanesidir. Brokoli memleketimizde son on yıldan beri tanınmaya başlamıştır. Halbuki, Bizans döneminde Anadolu’da ve Akdeniz Bölgesi’nde özellikle yetiştirilmiş bir sebzedir. Brokoli, karnabaharın yeşiline benzeyen bir sebzedir. Brokoli gerçek bir C vitamini deposudur. Orta büyüklükteki brokoli günlük C vitamini ihtiyacımızın tam iki katını karşılar. Brokolinin lifli yapısı ve içerdiği beta karoten sağlıklı bir bağırsak florası için vazgeçilmez birer takviyedir. Aynı büyüklükteki brokoli günlük A vitamini ihtiyacımızın yüzde 15’ini karşılar. Burada okuyucuya hatırlatmakta fayda görüyorum, besinlerdeki A vitaminini, A vitamini olarak değil beta karoten olarak alırız. Besinlerde bulunan beta karoten A vitamininin ön basamağıdır. Beta karoten vücudumuza alındıktan sonra yine vücudumuz tarafından A vitaminine dönüştürülür. Gerek beta karoten gerekse de C vitamini güçlü birer antioksidandırlar. Brokoli çok çeşitli etkin maddeler içeren bir sebzedir. Kadınlarda meme, erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu ve önleyici gücü olan bu etkin madde sulforafen’dir. Brokoli quercetin adı verilen doğal antibiyotik içermektedir.
Erkekler içinBrokoli prostatit şikâyetlerine karşı mükemmel bir yardımcıdır. İyi huylu prostat büyümesi (benign prostate hypertrophy) 40-45 yaşından sonra erkeklerin yüzde 43’ünde, 50-55 yaşlarında yüzde 50’sinde ve 60 yaşlarından sonra da yüzde 55‘inde görülen bir rahatsızlıktır. Genel olarak başlangıç şikâyetleri geceleri sık idrara kalkma, idrar yaparken zorlanma ve çatallanma, idrar kesesini tam boşaltamama (miksiyon) şeklinde olmaktadır. Daha ileri safhalarda ise idrar yaparken yanma, idrar tutmada zorlanma ve cinsel isteksizlik de baş gösterebilmektedir. Brokoli kürü hem prostatit hem de iyi huylu prostat büyümesi şikâyetlerinde mükemmel bir yardımcıdır. Genel bir kural olmasa da bazı erkeklerde orta yaştan itibaren östrojen hormonu yükselmeye başlar. Bunun nedeni, östrojen hormonu metabolizmasının yavaş çalışmaya başlamasıdır. Yani, östrojen hormonunun vücudumuzdaki yok edilme hızı (yıkımı) yavaşlamaktadır. Sonuç olarak, östrojen hormonu seviyesi yükselmeye başlar. Östrojen hormonunun yükselmesi erkeklerde cinsel isteksizliğe de neden olmaktadır. İşte, brokolide bulunan üç tane etkin madde, (bunlardan bir tanesi di-indol-methan) östrojen hormon metabolizmasını hızlandırarak, bu hormonu normal seviyesine indirebilmektedir.
Kadınlar içinBrokolinin, her iki kadından bir tanesinin göğüslerinde oluşan fibrokistleri ortadan kaldırmadaki gücünü brokoliyi ilk araştırmaya başladığım yıllarda henüz bilmiyordum. Aradan geçen onbeş yıldan sonra tekrar brokoliyi incelemeye başladığımda, brokolinin kadınların memelerinde oluşan fibrokistleri (solid kitle değil) ortadan kaldırmadaki gücünü gördüğümde heyecanımı unutamam. Bu satırları yazarken aynı heyecanı tekrar yaşadığımı belirtmek isterim. Fibrokistlere bağlı olarak adet öncesi ve adet döneminde göğüslerde oluşan ağrıların da ortadan kalktığını hayretle gözlemleyebileceksiniz.Osteoporoz şikâyeti olanların imdadına yetişir. Çünkü, o bir kalsiyum bombasıdır. Bir bardak sütten alacağınız kalsiyumun kat kat fazlasını bir porsiyon brokoli tüketerek alabilirsiniz. Sütün içerdiği kolesterolden de olumsuz etkilenmemiş olursunuz. Brokolinin kendine özgü olan lifli yapısı, bağırsak florasını düzenlemede ve kabızlığa karşı önleyicidir.
GÜNÜN KÜRÜ: Kür 1: Prostatit ve iyi huylu prostat büyümesine karşı Yaklaşık, yarım litre kaynamakta olan suyun içine 200-250 gram brokoliyi atınız. Hafif ateşte en fazla beş dakika haşlayınız. Ilıdıktan sonra süzüp ayırınız. Üçte birini sabah, üçte birini öğlen ve son kalan üçte birini de akşam aç karnına içiniz. Haşlanmış brokoli parçalarını tüketmek zorunda değilsiniz. Mühim olan haşlama suyunu tüketmektir. Her yedi günlük uygulamanın sonunda üç gün ara veriniz. Sabah erken işe gitmek durumundaysanız, sabah ve akşam içeceğiniz haşlanmış brokoli suyunu akşam hazırlayıp içiniz. Geri kalan yarısını da sabah içimi için buzdolabında koruma altına alabilirsiniz.
Kür 2: Kadınların memelerinde oluşan fibrokistlere karşıYaklaşık, yarım litre kaynamakta olan suyun içine 200-250 gram brokoliyi atınız. Hafif ateşte en fazla beş dakika haşlayınız. Ilıdıktan sonra süzüp ayırınız. Üçte birini sabah, üçte birini öğlen ve son kalan üçte birini de akşam aç karnına içiniz. Haşlanmış brokoli parçalarını tüketmek zorunda değilsiniz. Mühim olan haşlama suyunu tüketmektir. Ara vermeden toplam uygulama zamanı yirmi bir gün olacaktır. Sabah erken işe gitmek durumun-daysanız, sabah ve akşam içeceğiniz haşlanmış brokoli suyunu akşam hazırlayınız. Geri kalan yarısını sabah içimi için buzdolabında koruma altına alabilirsiniz. Yirmi bir gün tamamlandıktan sonra üç gün ara verip ikinci yirmi bir günlük kür uygulanır ve kür sonlandırılmış olur.

SORU – CEVAP
Soru: Sayın hocam, yıllardır geniz akıntısı şikâyetinden mustaribim. Bana bir öneride bulunabilir misiniz?Cevap: Bunun için adaçayı kürünü öneririm. Yaklaşık bir su bardağı suda bir poşet adaçayı veya bir tatlı kaşığı taze adaçayı on dakika demlenir. Günde 2-3 defa gargarası yapılır. Özellikle akşam yatağa ve sabah evden çıkarken mutlaka bir-iki kez gargarası yapılmalıdır. Ayrıca, beraberinde bir ay boyunca her gün bir çay bardağı adaçayı içilir. Demleme süresi tamamlandıktan sonra bitkiyi suyunun içinde bekletmeyiniz mutlaka süzüp ayırınız. Gargara için hazırlanan bir bardak adaçayı 48 saat bozulmadan bekleyebilir.
Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu. Bitkilerle gelen sağlık
Categories: aktifinsan

ALIÇ

ALIÇ
(Crataegus monogyna)
Alıç Asya,Avrupa ve yerli Amerikan kültürleri tarafından binlerce yıldır kalp hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Avrupalı herbalistlerce 17. yüzyıldan beri konjestif kalp hastalıkları için tavsiye ediliyor.
Konjestif kalp sorunlarında etkili bir bitki olduğu yapılan çeşitli çalışmalarla ispatlandı.Almanya’da Komisyon E,alıçı konjestif kalp sorunlarında ve kalp çarpıntılarında tavsiye ediyor.Alıç,atar damarları genişleterek ve kalp kaslarını güçlendirerek,kalbin vüdudun her yerine daha fazla kan pompalamasına yardım eden çeşitli proantosiyanidinler ve flavonoidler içerir.
Bitkideki antioksidan özelliğe sahip diğer kimyasallar,damarları ve dokuları oksidasyondan korur.
Yüksek tansiyona neden olan anjiotensin dönüştürücü enzim(ACE) üretimini engelleyerek kalp sağlığını korur.Kalp anjini,damar tıkanıklığı ve yüksek tansiyon gibi hastalıklarda da kullanılır.
Kalp hastalıklarının erken döneminde etkilidir ve bazı sentetik ilaçlar gibi hızlı etki göstermez.Her türlü kalp sorunu için mutlaka bir kardiolog kontrolünde olunmalı. Bazı çalışmalar alıçın,büzücü atkiye sahip olduğu için sebore,akne ve diğer deri iltihapları için kullanılabileceğini söylüyor.
Alıç,parlak kırmızı küçük bir elma görünümünde,şekerlemeleri ve reçelleri yapılan meyveler üretir.
Tansiyon düşürücü ilaçlar kullananlar dikkatli olmalıdır,bu ilaçlarla beraber aşırı miktarda alıç kullanımı çok düşük tansiyona neden olabilir.
Kullanımı
Çayı: Yaprak ve meyveleri kurutulur.Günde 2 çay kaşığı 1 bardak kaynar suyla demlenir.Günde 2 bardak içilir.
Categories: aktifinsan

Günde 2 kez 15 gün boyunca soğan kürü

Günde 2 kez 15 gün boyunca soğan kürü
Değerli okuyucu, kuru soğanın polikistik over (yumurtalık kisti), menopoz şikâyetleri ve prostatit ağrılarına karşı, kür olarak kullanıldığında mükemmel destekleyici tedavi gücü olduğundan bahsetmiştim. Bir gün içerisinde orta boy bir veya birkaç baş kuru soğan yemeklerimizin veya salatalarımızın vazgeçilmezidir. Kebapların sumaklı garnitürü, balığın yanında sunulan veya çorbası yapılan hep aynı soğandır. Türk ve dünya mutfağının muhteşem baharatlı sebzesidir soğan. Çeşitli yemeklerin yapımında kullanılan kuru soğan her milletin beslenme kültürüne göre hazırlanıp tüketilir. Örneğin, Macarların gulaşında bolca kullanılan kuru soğan veya İtalyanların soğanlı pizası gibi. Soğanı bu şekilde kullanmak bir beslenme şeklidir. Kür olarak kuru soğanYemeklerde veya salatalarda kullanılan kuru soğan tüketimi, kür anlamına gelmez. Yemeklerde veya salatada kullanılan kuru soğana, salça, yağ, baharat, tuz veya diğer malzemeler ilave edildikten sonra soğandan kür olarak faydalanmak mümkün değildir. Çünkü, kimyası büyük ölçüde değişir. Kür olarak etkin kimyasal içeriğinden faydalanabilmek için kuru soğanın tek başına belli ölçüde, belli bir müddet, hazırlama ve uygulama kuralına göre tüketilmesi gerekir. Ancak bu taktirde amaca uygun olarak destekleyici tedavi gücünden faydalanabilir.Etkin maddelerKuru soğanın menopoz şikâyetlerinde ortaya çıkan ateş basmalarına karşı ana etkin madde dimethylthiophen grubu ve türevleri ile isofucosterol etkin maddeleridir. Bu ana etkin maddelerin etkilerini gösterebilmeleri için de yine kuru soğanda bulunan bitkisel hormon özelliği olan abscissic asite, cepaenes ve allyl-propyl-disulfid fonksiyonel maddelerine ihtiyaç vardır.Ayrıcalığı buradaTüm bu etkin maddeler doğada sadece ve sadece bir tek kuru soğanda bir arada bulunmaktadır. Bu kuru soğanın kimyasının ayrıcalığıdır. Kimyasını bilmediğimiz hiçbir şeyi kullanamayız, tüketemeyiz ve öneremeyiz. Eğer kimyasını iyi bildiğimiz ve de söz konusu olan yüzyıllardır insanların günlük hayatında öğünlerinde tükettiği bir yemek malzemesi olan bir sebze ise, amaca uygun olarak destekleyici veya yardımcı tedavi olarak önerilebilir. Tüm değerli okuyucularımın sağlıklarının daim olmasını dilerim.
GÜNÜN KÜRÜ:Menopoza bağlı ateş basmalarına karşıİki bardak klorsuz suyu (yaklaşık 250-300 ml) kaynatınız. Orta boy yemeklik kuru soğanın en dış açık kahverenkli ince kabuğunu soyduktan sonra dörde veya altıya bölüp kaynamakta olan suyun içerisine atınız. Ağzı kapalı olarak beş dakika kaynattıktan sonra ocaktan indirip ılımaya bırakınız. Ilıyınca, süzülür ve ılık olarak bir su bardağı öğle yemeğinden on dakika önce içilir. Aynı şekilde akşam yemeğinden önce tekrar taze olarak hazırlanıp on dakika önce içilir. Bu küre onbeş gün devam edilir ve kür sonlandırılır.
Dikkat: Kırmızı veya mor soğan amaca uygun değildir. Uygulanacak olan soğan kürünün taze hazırlanması ve ılık olarak içilmesi şarttır. Soğuk olarak veya beklemiş haşlama suyu içilmemelidir.Dikkat: Hipoglisemi şikâyetiniz var ise bu kürü uygulamayınız. Dikkat: Buradaki bilgilerin herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yoktur. Bir rahatsızlığınız var ise, mutlaka bir hekime danışınız.
Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu Bitkilerle gelen sağlık
Categories: aktifinsan

Anne sütünü artırıcı kürler

Anne sütünü artırıcı kürler
Değerli okuyucu, bebeklerini emziren annelerden sık sık aldığım soruların başında, “Bebeğimi daha uzun emzirmek istiyorum, fakat sütüm azalmaya başladı, ne önerirsiniz?” sorusu geliyor. Emzirme döneminin (laktasyon) daha ikinci aylarında sütlerinin azaldığından yakınan annelerin sayısı ne yazık ki, giderek artmaktadır. Tek bir kür yokBu konuda önerdiğim tek bir kür yoktur. Çünkü, emziren bir annenin sütünün erken azalmasının birçok nedeni olabilir. Bu durumu mutlaka öncelikle hekimleriyle görüşmelerini öneririm. Hamilelerin, bebeklerini emziren annelerin mevsiminin dışında yetişen hormonlu ve ebter tohumlu sebzeleri tüketmemelerini özellikle belirtmek isterim. Ayrıca mevsiminde olsun veya olmasın ebter tohumdan üretilen sebzelerin tüketilmemesini öneririm. Transgen (genleri ile oynanmış) tohumlardan elde edilen ve ülkemizde de görülmeye başlayan bu ürünleri, örneğin mısır, hamilelerin ve bebeklerini emziren annelerin özellikle tüketmemeleri gerekir. Önermiş olduğum kürlerin tamamı anne sütünü artırıcı etkiye sahiptir. Özellikle, incir-havuç kürü ve taze beyaz dut oldukça güçlü galactogogue (anne sütünü artırıcı) dır. Bebeklerini emziren annelere öncelikle incir-havuç kürünü uygulamalarını öneririm.
Taze beyaz üzümDereotuİncir (taze veya kurutulmuş)İncir-havuçTaze beyaz dutHaşlanmış taze beyaz dut kurusu kürleridir. Yukarıda isimlerini yazmış olduğum kürlerin hazırlanma ve kullanma şekillerini vermiş bulunuyorum. Aynı anda yukarıda belirtmiş olduğum kürleri birden fazla kürün uygulanmaması gerektiğini özellikle belirtmek isterim. Bunların dışında diğer yardımcı kürler ise,AnasonKerevizTaze kereviz yapraklarıBal kabağıÇilekKıvırcık salataSumakRezene çayıTere

GÜNÜN KÜRÜ
Kür 1 : Günde iki porsiyon taze beyaz üzüm tüketmek anne sütünü artırıcı etki yapar.
Kür 2 : Sabah akşam yemeklerden önce tüketeceğiniz dereotu sütünüzün artmasını sağlayacaktır.
Kür 3: Anne sütünü artırmak için haşlanmış kuru incir suyu da içilebilir. Sekiz- dokuz adet kuru inciri yarım litre suda haşlayınız. İkiye böldüğünüz suyu sabah-akşam olmak üzere günde iki kere tüketiniz.
Not: Bu kürler aynı anda uygulanmaz. Uygulama süresi bir haftadır. Bir haftanın sonunda uygulama bırakılır. Bir hafta uyguladığınız herhangi bir kürden sonra tekrarlama ihtiyacı duyarsanız bu defa başka bir kürü uygulamanızda bir sakınca yoktur. Örneğin, bir hafta taze beyaz üzüm kürü uygulayıp bıraktınız. Daha sonraki bir dönemde yine bir hafta olmak üzere dereotu veya kuru incir kürünü uygulayabilirsiniz.

Dikkat: Buradaki bilgilerin herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yoktur. Bir rahatsızlığınız var ise, mutlaka bir hekime danışınız.
Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu Bitkilerle gelen sağlık
Categories: aktifinsan